Bukalemun

23 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Tuhaf, biz insanlar bukalemun gibiyiz. Ahlaki değerlerimizin rengini, çevremizdekilerinkine bakarak seçiyoruz… (John Locke)

Bukalemun insanlar var; her ortamın rengine ayak uydururlar. Kendilerini hep o ortamın insanı zannederler. Bir başka ortama girdiklerinde de yine aynı şekilde, tamamen farklı bir ortamda da aynı davranışı sergilerler. (P.S.: “Adaptasyon” yazımda böyle tarz insanlardan biraz bahsetmiştim.)

Hâlbuki bu tarz insanlar, her ortama ayak uydurmayı sergilemekle kendilerinin neye hizmet edeceklerini bilmiyor ve bu konuda kafalarını karıştırıyorlar. İçinde yaşadıkları gelgitleri hep halının altında biriktirirler. Bu şekilde içsel depresyonları, ani krizleri toplanır; büyürken hep hırçın çocuk gibi kalmaları kaçınılmazdır…

Bu tarz insanlar genelde ilk tanıştığınızda çok sevecen olur, fikirlerinizin hepsini kabul eder, hatta aynı olduğunu iddia eder. İlk tanıştığınızda bir insan fazladan tatlılık gösterirse bu biraz tehlikeli olabilir. Çünkü iki yabancı insanın ortak noktaları olmadığı sürece, ilk buluşmada fazla samimi olmaları pek olası değildir.

Ama bu insanlar ne olur eder, herkesi kandırmayı çok iyi bilirler. Çünkü en başta kendilerini kandırdıklarının farkında değillerdir. Samimiyetleri ile sizi “kandırdıklarını” ne kadar bastırmaya çalışsalar da kıskançlıklarında bunu hissedersiniz.

Kıskançlıklar bazen size çocukça gelebilir, ama unutmamak gerekir ki ergenlik çağını geçenler çocuk değillerdir ve bu kıskançlık da ne kadar çocukça gözükse de masum değildir. Bilakis, o kadar tehlikelidir. Çünkü çocukluklarından gelen sevgi ve sevilme eksikliği ile yaşadıklarından, o sevgiyi büyüdüklerinde hayatları boyunca sevdikleri insanlardan fazla fazla almaya çalışırlar.

Bazen de aslında sevdikleri insanları sevdiklerini zannederler ama aslında sevmezler. Tek istedikleri, başkaları tarafından daha fazla sevilmektir. Bu da başkalarının hayatını zehir zindan eder; kendilerini, içlerinde olan kavgalarını başkalarıyla yapmakta bulurlar…

Hep kendilerini haklı çıkaracak bir bahaneleri vardır. Âşık olduklarında ise âşık oldukları kişiden sevgiyi fazlaca talep etmekten bıkmazlar; her şey onlara hep az ve eksik gelir.

Ama maalesef ki gerçek eksikliğin nereden geldiğini fark etmezler. Bir de bu insanlar, sevgi vermeyerek veya az vererek, verdikleri ya da vermedikleri o sevginin karşılığını fazladan alma beklentisi içinde olurlar.

Bu tarz karaktere sahip kişiler, sizin en yakın akrabanız, iş arkadaşınız, komşunuz, kardeşiniz veya başka biri olabilir. Onlarla baş etmenin yolu genellikle araya mesafe koymak, sizi fazlaca “sevmesine” izin vermemekten geçer. Zaten istediği bol sevgiyi sizden alamayacağını anladığında sizden uzaklaşacaktır. Aman dikkat, her an yakınlaşabilirler…

Dilerim ki kim olduğu fark etmeksizin herkes bir gün içindeki cevheri görür ve gerçek insana “dönüşür”…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Çevirmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version