Bugün sabah uyanamadım, gözümü açtığımda saat öğleni bulmuştu. Gözümü açtım dediğime de bakma hâlâ yatağın içindeyim aslında. İlk başta gözlerimi de açamadım, zihnim uyanmıştı çoktan fakat bedenim, karda donmuş kaskatı kesilmiş bir beden gibiydi öylece kıpırdamadan duruyordu. Üzerimde anlam veremediğim bir ağırlık var birkaç gündür; Böyle sanki sırtımda kilo kilo çuvallarla geziyor gibiyim. Hareket etmek hatta uyanmak dahi istemiyorum o yüzden. Aslında bedenim uyanabilir, kalkıp kahvaltı yapabilir, kahve içebilir sonra dişlerini fırçalayıp üzerini değiştirip dışarı çıkabilir. Hayatın akışına katılabilir. Fakat zihnimi uyandırmaktan korkuyorum. Zihnimi uyandırırsam eğer daha sabahın ilk ışıklarında senin yüzünün ağırlığını taşıyorum; kafam yastıkta üzerimde bir yorganla. Zaten bu ağırlık,kafamdaki resim yataktan kalkmamı geciktiriyor en başta.
Sonrası da var dahası da var bir türlü kurtulamıyorum. Sabah kahveleri mesela;
Fincana üç kaşık senin yüzünden atıyorum, ısıtıcının içine bir fincan senin yüzünden ekliyorum. Sonra onu beklerken duvarda senin yüzünü görüyorum. Ardından bir yudum senin yüzünden içiyorum. Senin yüzünü dudaklarımın arasından geçiriyorum mideme doğru. Yani senin yüzün zihnimde olmadan bir fincan kahve bile içemiyorum sabahları.
Akşama kadar rutin işlerimi yapıyorum fakat zihnimde öyle bir ağırlığın var ki bir yandan kalemi kağıdı elime almak geliyor içimden öte yandan da gün boyu onlardan kaçmak. Neden mi? Çünkü kalemi kağıdı elime alınca duruyorum, sürekli duruyorum. Manasız bir dinginlik çöküyor üzerime, hayatın akışından kopuyorum. Zihnimde, uyanmış zihnimde ki ağırlığının çöküşü belkide bu. Yüzünün ağırlığı…
Sonra ben yazana kadar bu ağırlık artıyor, zihnimden mideme doğru vücudumda yol almaya başlıyor. Ne hikmetse midemde duruyor, duruyor, duruyor…
Orada sürekli duruyor. Ben yazmadıkça bir bulantıya dönüşüyor sonra bu ağırlık. Biliyorum bir an önce yazmam ve bu ağırlığı midemden, vücudumdan atmam lazım. Yani kusmam lazım. Sonra bu bulantı sancı vermeye başlıyor bir süre sonra işte o zaman yazıyorum. Yazdıkça önce zihnimde başlayan sonra midemde bir bulantıya dönüşen yüzünün ağırlığını sayfalara kusuyorum. Yani senin yüzünü, bir tek yazınca bedenimden atabiliyorum.