Cuma günüydü, Ebru işten çıkıp kendini eve atmıştı, çok yorgundu. Hafta sonu tatili için çok seviniyordu.
– Oh be! Nihayet rahatça uyuyabilirim, dedi.
Hüseyin ona sadece bakıyordu. Sessizce gülümsedi, cevap vermedi.
– Hüseyin, ben biraz uyuyacağım, sonra kalkıp istediğin yemeği, kiremitte köfteyi ve pilavı yaparım, dedi.
Yatak odasına geçip karartma storunu indirip odayı karanlık yapmıştı ve uykuya dalmıştı. O esnada zil çalmıştı, sesi duyunca kalktı, arkadaşı gelmişti. Oturma odasına geçip oturdular. Ebru sütlü irmik tatlısıyla kahve yapıp koymuştu. Kahvenin yanına tatlısız ikram etmezdi.
– Rümeysa hayırdır, neyin var, niye ağlıyorsun?
– Off Ebru! yine olmuyor, anlaşamıyoruz. Surat asıp duruyor, konuşmuyor.
– Ne oldu yine mi kavga ettiniz?
– Hayır kavga etmedik, artık kavga bile etmiyoruz. Bu yaz tatili için Avrupa turuna gitmek istiyorum, ama benimki istemiyor. Çok pahalı diyor. Sanki boşuna mı çalışıyoruz. Param var diyorum, gereksiz yere harcamayalım diyor. Beraber bir şeyler yapmayacaksak ne diye evlendik? Ebru sıkıldım artık aynı şehirde durmaktan, yeni yerler görmek istiyorum.
– Sakin ol, halledersiniz. Bir tatil için ağlamaya değer mi?
– Aynı yerinde duran yeniliğe, değişime açık olmayan biriyle olduğuma pişman oldum. Keşke evlenmeseydim, bekar olsaydım. Hem o zaman daha özgürce dolaşabilirdim. Bırak Avrupa’yı, yurtdışında bir çok ülkeyi gezmeye başlardım. Benimkisi ne anlar Avrupa’dan? Tatil anlayışı bile yok. Dediği tek şey, Doğu Anadolu turuna katılmak istemesi, ama canım istemiyor. Ben Büyük Avrupa turu dışında bir yere gitmek istemiyorum.
– Dilaracığım! Bu yaz da Doğu Anadolu turuna gidin, oralar da güzel. Seneye büyük Avrupa turuna gidersiniz. Boş ver, bu yaz onun gönlü olsun. Seneye de senin istediğin yer olur.
– Hayır Ebrucuğum! Ben İtalya’yı, İsviçre’yi, Fransa’yı ve diğer o ülkeleri görmek istiyorum. Hem ikimiz de çalışıyoruz. Destek olayım, parayı ikiye bölelim diyorum, kabul etmedi. Hepsini ödeyeyim dedim, yine kabul etmedi. Param var. Başka adam olsa ne yapardı, böyle teklifi hemen kabul ederdi. Gel gör benim öküz kabul etmiyor.
Ebru bir kahkaha patlattı.
– Adamcağıza öküz deme. Sen ikna etmeye çalış belki gönlünü razı edersin. Belki gidersiniz. Üstüne de çok gitme.
Dilara biraz rahatlamıştı ağlamıyordu. Ebru’nun getirdiği kahveyi bitirerek montunu giyip dışarıya çıkmıştı.