Hayatı inceler, cevaplar ararız. Bazen de cevaplar için küçücük parçalara takılır, içinde kayboluruz ve ayrıntılar içinde sorunu keşfedip çözmek bir hayli zor olur. Oysa büyük resme bakınca ayan beyandır gerçekler.
Sen büyük resme bakınca ne görüyorsun? Ben büyük resme bakınca gözlerini ekrandan alamayan insanlar ve bu insanları istediği gibi çekip çeviren bir topluluk görüyorum. Mesela sinema ve dizi sektöründe işlenen konulara bir bakıyorum; eskiden gizliden gizliye olup günümüzde gayet açık bir şekilde verilmek istenen mesajlar, insanların değerlerinin olmayışı ya da maddi bir karşılığının oluşu, kendini sadece marka ile var etmeyi aşılayan bir topluluk görüyorum.
Öyle bir topluluk ki neye hizmet ettiğinin farkında değil ya da içi o kadar boş ki farkında ama umurunda değil. Topluma örnek olacak sanatçı, ekran yüzü bulmak imkânsız gibi geliyor artık. Değerleri, doğruları, bir yolu olmayan yolsuzlar topluluğu desem ağır olur mu, bilemedim.
Fikrini beyan edip biraz karşı çıkacak olsan “Ee, bunlar gerçek hayatta da var, hatta daha fazlasını yaşıyor insanlar.” cevabı geç kalmıyor. Peki ya yaşamamış olanlar? Onlara da mı yaşatmak niyetiniz? İnsanlar birbirini öldürsün, aldatsın, düşünmesin, arkasına bakmasın… Bunları kim istiyor? Bu durum kimlerin işine geliyor?
Bir film izlemek istiyorsun, hepi topu 100 kelime kullanılmış, absürt sahneler… İzlerken bile rahatsız edici. Ya bunu düşünüp çekenler? Toplumda saygın zannedilen o sanatçı(!) dediğin kişinin o sahneyi kabul edişi ve onun maddi bir bedeli olmasının tuhafıma gidiyor oluşu tuhaf mı?
Eşyalarda aranan kaliteyi, markayı biraz da karakter ve değerlerimizde aramayı hak etmiyor muyuz? Sen, sanatçı(!), kazandığın o paralarla tüm olumsuzlukları aşıladığın, normal kabul ettirdiğin bu gençlerin geleceğini olumsuz etkilemede bir aracı olduğun için hiç utanmayacak mısın?
Haberlerde, programlarda insanların birbirini öldürdüğünü, aldattığını, çocukların annesiz babasız, gurursuz, değersiz kaldığını izlerken bu toplumda hiç payın yokmuşçasına çayını, kahveni ya da viskini yudumlamaya devam mı edeceksin?
Mevlânâ der ki: “Evrende sayısız ihtimal uyur, sen düşüncelerinle, konuşmalarınla bu ihtimalleri uyandırırsın.” Kolektif bilincin de insanın ve toplumların geleceğini nasıl belirlediğini artık biliyoruz. Bu olumsuzluklara bakıp hiç “Payım yok.” diyebilecek misin?
Asıl mesele, paylarının olup olmaması değil. Asıl mesele, bunu yapanların, büyük oyuna çanak tutanların rahatsız olmaması, kendini mesul hissetmemesi. Oysa sorumluyduk birbirimizden.
Oysa “İnsan insanın kurdudur.” diyen T. Hobbes’e düşman olmuştuk bir dönem hepimiz. İnsan, insanın yurdu olmalıydı, hani? Manzaraya bakınca değerlerini yok sayan bir topluma dönüşmek, yavaş yavaş azalan ve yok olan bireyler görmek kimsenin canını yakmıyor mu?
İnsanların yanlışlarını normalleştirip gözümüze sokmaya çalışan bu büyük oyuna kimse “Dur!” demeyecek mi?