Ölüm, yazarken bile buz keser parmakların, öyle soğuk ki musalla misali kendisi. Ne gence yakıştırır insan ne yaşlıya. Herkesin acısı büyüktür ve kimseyi daha beteri var diyerek teselli etmenin mümkünü yoktur. Kimsesiz olanla, başa bela olanla, huysuzla aksiyle dahası fena bir hastayla denk düşerse yolu, yaşamın içinde öylece savrulan üç beş kimse sessizce iyi olmuş, Allah kurtarmış deyiverir.
Yanı başından, evinden, teninden birini kaybedense öylece izlemeye alır yaşamı, film gibidir yaşadıkları da zaten. Kocaman bir sinema salonunda, bir koltukta yalnız başına izler durur olan biteni. Film biter, kalkar gider. Olan olmuş, ölen ölmüştür. Mendiliyle siler üç beş damla gözyaşını… Sonrası… Bakar etrafına şöyle bir. Çalan telefonu çalmaz olur; gülen gözleri, sıcacık gülüşleri arar dört yanda oysa onlar artık toprakla bir olmuşladır. Kanatları kırıktır, tepesinde ki çatı uçuvermiştir, dört duvar olmuşta dünya başına yıkılıvermiştir. Dahası geçen zaman açılan yarayı iyileştirmez, yalnızca açılan o yarayla yaşamayı öğrenir insan. Yara aynı yerde durur hep. Yıllar geçtikçe o acı bütünleşir insanoğluyla. Ve zaman; çılgın bir ruh hastasıyken deli gömleği giydirilen, sonrasında günlerin ayların hatta yılların birbirini kovalamasından bıkmış öylece donup kalmış, duyarsız, donuk, eli çenesinde bir heykeldir artık.
Bilir ki artık insan herkes ölür, doğum gibi bir şeydir bu da en nihayetinde. Yakın bir arkadaşı, bir yakınını kaybeder mesela; üzüldüğü ölüm değildir insanın. Geridekilerin haline sıkılır canı sıkılmaya; fakat bilir elden pek bir şey gelmeyecektir. Avuntuların boş olduğunu bilir. Cenaze namazına katılır, hakkını helalde eder. Merhumun defni için söylenen parsel numarasını öğrenir, acılı aileyi takip eder. Dualara eşlik eder, inceden gözyaşı da döker. Toprak atılır, kürekler birbiriyle yarışır. Çiçekler konduruluverir, mezarın üstüne hemencecik. Ben bu filmi biliyorum der. Artık bir parça duyarsızdır, boştur; ona anlamsızdır yaşam oysa yaşamaya devam eder. Arabaya yürür; geldiği yoldan döner evine, işine görevi bitmiştir. Çamura batan ayakkabılarını temizler arabadaki ıslak mendille. Mendilin de biter görevi. Çöp oluverir, ilk fırsatta bir çöp kovasına atılır. Mendilinse bir insandan en büyük farkı birinin yakını olmayışıdır. Unutulur gider. Ta ki bir daha kirlenen ayakkabılarımızı silmemiz gerektiğinde, bakarız torpidoya.
Oysa insanın hikayesi onu seven son kişi hayattan göçene kadar devam eder…