Cahille sohbeti kesebilir miyiz? Daha doğrusu kesebildiniz mi? Nasıl yaptınız? Şu dönmelerde bolca uğraştığım bir şey varsa o da cahilliktir. İnsanların ne dediklerini bilmeyişi, her şeyi çok bilişidir. İlla ki bu insanlarla her yerde karşılaşırız. Sürekli konuşmalarıyla, kendilerini öne atmalarıyla, karşısındaki ezdiğini düşündüğü arsız laflarıyla kendilerini açıkça belli ediyorlar. Ha cahil dediysem bu kişiler kesinlikle okumamış, çalışmayan kişiler değiller. Yıllardır çalışan, üniversite okumuş olanlar da var. Ama asıl sorunun fikirleri olduğundan bir haberler. Fikirleri sığ, insanları dış görünüşüyle yargılayan, her olayda laf söyleme hakkını kendinde gören cahil insanları çevrenizde görmek enerjinizi sömürmelerini de neden oluyor maalesef.
Tüm çağların en büyük sorunlarından biri de cahillik değil midir zaten? Ama şunu da kabul edelim ki cahillik hiçbir çağ da şu anda olduğu gibi güçlü ve bilgili değildi. Yarım yamalak duyulan bilgileriyle kendi cahilliğini de eklediğinde ortaya asla değiştirilemez fikirleri ortaya çıkıyor. Sen istediğin kadar kendini açıkla, çabala, anlat… Karşındaki kişin alıcıları kendisinden başka herkese kapalı oluyor. Çok sevdiğim bir söz var; Ne kadar anlatırsan anlat, anlattığın karşındakinin anladığı kadardır.
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bu konuda, “En büyük savaş cahille yapılan savaştır.” demiş. Yıllar geçse de bu sözündeki haklılık payını ve yaşamımızdaki önemini bir kez anlıyor insan. Sizin savaşlarınız ne durumda bilmiyorum ama benim savaşım hiç iyi yerlere gitmiyor. Her geçen gün önleyemediğim bir şekilde dağ gibi büyüyen bir cehaletin içinde yaşıyorum. Bilmemek mutlulukmuş ya hani, bazen bende bilmemek istiyorum. Görmemek, fark etmemek, öylece yaşayıp gitmek istiyorum. Farkındalık bir insanın kabusu olabiliyor. Beynimiz her an her zaman bu cehalete karşı bir zırhla korunmaya çalışıyor ve bu da bir süre sonra kalbi yoruyor. Cahil olmak, cahil olana değil maalesef cahille muhatap olana zulüm oluyor…