Merhaba Sevgili Dost,
Bu benden sana kendimi anlatmaya çalıştığım küçük bir mektup. Bu mektup benim bu mecrada hatta belki de herhangi bir mecrada paylaştığım ilk yazım olacak. O yüzden biraz tedirginim. Umarım herkesin kendinden bir parça bulduğu bir yazı olur. Ben Şule. Namıdiğer, Ben Bir Çalıkuşu’yum.
Türkçe Öğretmeniyim. Ufak bir köy okulunda çalışıyorum. Kalbim tıpkı bir çalıkuşu gibi yüreğinin çok ötesinde atıyor. Ortaokulda bir öğretmeninin keşfettiği, derste hiç konuşmadığı halde, fark ettiği küçük bir çocuğum hala. Gerçekleşen ve gerçekleşeceğine inandığı hayallerini öğretmenine borçlu hisseden bir öğretmenim. Umut etmekten yorulduğum zamanlarda bile öğretmenimin beni keşfettiği o günü hatırlamaya çalışan bir öğretmen. Öğrencilerinin gözünün içindeki umuda ışık tutmak için mum yakan bir öğretmen belki de.
Bundan seneler evvel öğretmenliğe ilk başladığım okulda tanıştığım ve çok kıymet verdiğim Niyazi hocamın beni tanımladığı o cümleyim belki de. O cümle ne dediğini duyar gibiyim. O cümle benim toplum içinde herkesin görmekten uzak durduğu yerim sanırım. Kıymetli hocam: ‘Benim için sen hala saçları iki yana ayrılmış, okul bahçesinde bir o yana bir bu yana koşturan minik, sevimli ve masum bir kız çocuğusun. İçinde bir o yana bir bu yana koşturup duran o küçük kızı hep yaşat, bırak saçları iki yana bağlı kalsın.’ demişti. Bu sözün benim için ne kadar kıymetli olduğunu bilemezsin sevgili dost. Ben annesi sürekli çalışmak zorunda olan, bırak saçlarını iki yandan bağlamayı, annesinin yorgun yüzünü akşamdan akşama zor gören bir kız çocuğuyum. Saçlarımı iki yandan bağlamadım hiç aslında. Ama ruhum o kız çocuğuydu o zamanlar. Yeni mezun olmuşum. Heyecanlıydım. Çiçek gibi öğrencilerin dersine giriyordum. Birbirimizi çok seviyorduk. Öğrencilerimle bol bol vakit geçiriyorduk. Birlikte dondurma yemeye gidiyor, kahve içiyor, bahçede oyunlar oynuyorduk. Mesleğimin ilk yılının verdiği heyecanı paylaşıyorduk hep birlikte… işte böyle bir seneyi yaşarken duyuyorum hocamdan o cümleyi. Ben, beni gördüğü için küçük bir çocuk kadar çok seviniyorum. Diyorum ki kendi kendime: ‘Sen konuşmadın ama o seni ne kadar güzel tanımladı.’
Sevgili Dost,
Ben henüz aklı hiçbir şeye ermeyecek kadar küçükken babasını kaybetmiş, onunla hiç anı biriktirememiş bir kız çocuğuyum. Doğru duydunuz, kız çocuğuyum. Hala küçük bir kız çocuğuyum. Babasından kalan o eksikliği tamamlamaya çalışan, bunun için deli gibi didinip duran bir kız çocuğu… bazı boşlukların hiçbir zaman dolmayacağını da bilen, ama içten içe bir umut besleyen bir kız çocuğu… Yokluk nedir? Boşluk hissi nedir? Bütün bu soruların cevabını, aslında bu soruların cevabını aradığımı bilmeden, aradım durdum yıllarca. Henüz üç yaşında bile olmayan bir kız çocuğu nerden bilsin ki ne aradığını. Her şeyi doldurmaya çalışırken, aslında içimde kocaman boşlukları hiç dolduramadığımı, her şeyin bomboş kaldığını çok geç anladım.
Evet Sevgili Dost,
İçimde yaşadığım yalnızlık duygusunun çok eskilere dayandığını kabullenmem çok uzun sürdü. Sanırım ‘baba’ kelimesinin altında yatan duyguları kabullenmem ilk gençlik yıllarıma dayanıyor. Kendimi, kimliğimi keşfettiğim yıllarda aklıma düştü babam. O zamanlara kadar neredeyse hiç konuşmadığım dillendirmediğim bir konuydu. Ta ki çevremde yakın arkadaşlarımın babalarıyla olan ilişkilerine tanık olana kadar… bazen bazı şeyler bir anda gelir aklınıza ya hani, benimde öyle oldu. Üniversiteye yeni başlamıştım. O zaman bir düğüne katılmıştım, yakın bir arkadaşım ve ailesi de gelmişti. Düğünün sonunda arkadaşımın babası gelinin babasını görünce duygulanıp, ağlamıştı. Kızlarına sarılmıştı. Yani yakın arkadaşıma ve kardeşlerine. O sırada istemsizce düşünmeye başlamıştım. Acaba babam hayatta olsaydı nasıl bir hayatım olurdu? Bu şekilde sarılabilir miydim? Sanırım içimde ertelediğim, hiç dillendirmediğim o boşluk hissini ilk o zaman iki göğsümün tam ortasında kocaman bir taş ağırlığıyla hissetmiştim.
O günden sonra artarak devam eden bastıramadığım bir duyguya dönüştü. Bazen zorlarsınız da kalbinize söz geçiremezsiniz. İşte o gün bütün bu düşüncelerden uzaklaşmayı, bu duyguları hatırlamayı ne çok isterdim. Ama yapamadım. Ateş içime düşmüştü bir kere. İdealist kişiliğim bir kere daha kendini göstermişti bana. ‘Ben öğretmen olacaktım. Muhakkak benim ruhsal dünyama yakın ‘Küçük Şule’ler’ bulacaktım. Onların gözlerine bakıp gülümseyecektim. Saçlarını okşayacak hatta bazılarının saçlarını iki yana ayıracaktım. Belki de hiç takamadığım o sevimli tokaları takacaktım saçlarına. Boncuk boncuk bakan gözlerinin umudu olmak için çabalayacaktım…
Sevgili Dost, en başta da bahsettiğim gibi öğretmen oldum ben. Yaklaşık 9 senedir bu mesleğin içindeyim. Üç seneden fazla oldu bahsettiğim bu köy okuluna atanalı. Zaman zaman yaşadığım olumsuz durumlardan dolayı umudumu yitirmiş olsam da içimdeki küçük kız çocuğu ile tüm dünyaya karşı doğru bildiklerimizin mücadelesini veriyoruz. Yıldığımız, dizlerimizin kanadığı, içimizin acıdığı zamanlar oldu. Oluyor. Olmaya da devam edecek biliyorum. Yeri gelecek hiç kimsenin sevmediği kişi olacağız. Yeri gelecek dışlanacağız. Ama baharlar gelecek, çiçekler amaya başlayacak. Rüzgar hafif esecek, güneş bizi tatlı tatlı ısıtacak yine de. O yüzden hayatta kalmaya çalışan bir papatya gibi kendi kendimize güneşin, yağmurun ve toprağın olduğu her yerde açmaya devam edeceğiz.
Evet Sevgili Dost bugünlük benden bu kadar. İlk yazımın konusu, ben olayım, kendimi tanıtayım istedim. Ben Çalıkuşu Şule Öğretmen. Sağlıcakla kalın…
Acele etme küçük kız senin baharın herkesinkinden daha çiçekli olacak.
Yüreğinle bin yaşa kıymetli öğretmenim. Mevlana der ki, “İnsan kendinde olmayanı bilmez. ”
Öğretmenler olarak bizi ayıran şey, içimizdeki çocukları hep yaşatıyor oluşumuzdur. Ve çocukların hep aynı sevgi diliyle büyüdüklerini biliyor oluşumuzdur.
Saf sevginin yazıları daim olsun.
Sevgi, dua ve saygıyla..
Sevgili Çalıkuşu Şule Öğretmen,
İlk yazınızda samimiyetiniz ve içten duygularınızla bizi derinden etkilediniz. Hayata ve mesleğinize duyduğunuz sevgiyle çocukların hayatında iz bırakacağınızdan hiç şüphemiz yok. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Daha nice güzel yazılarınızda buluşmak dileğiyle…
Sevgiyle kalın!