Canlı Balon

Güvercin Gündoğdu 494 Görüntüleme 4 Yorum
4 Dak. Okuma

“Neden her şey sustu?” demiştin ya hani, sessizlik olmadığı sürece o şey asla patlamayacak. “Şimdi ne olacak anne?” Ufaklığın sorularına rağmen odadaki sessizlik bozulmuyordu. Eve neşeyle giren amcalar, halının desenlerini ezber etmişlerdi. Oysa bu ev, birkaç saat öncesine kadar hummalı bir hazırlık içindeydi. Berna bile uzun zamandır taratmadığı saçlarına kırmızı kurdele takmayı kabul etmişti. Ona benzeyen belki onun gibi kokmayan ama aynı giyinen abiler, amcalar gelecekti. Uyurken bile yanından ayırmadığı mavi balonunu bileğine sıkıca bağlattı. Zaman geçsin ve bir an önce gelsinler istiyordu. Arkadaşlarıyla oynarsa vaktin çabuk geçeceğini söyleyen annesinin teklifini, “Olmaz balonum patlar,” diyerek reddetti.

– Anne, insanların bütün söylediklerine inanır mısın?

– Neden sordun?

– Bazı insanlar, yani çocuk olan insanlar, balonumun bir gün patlayacağına yemin ederlermiş.

– Kendin söyledin bak. Çocuk onlar. Bazı çocuklar karşısındakini kızdırmaktan hoşlanabilir, aldırma.

– Anne sen çocuk değilsin, o zaman sen söyle, patlar mı?

– …

Bu kez daha titrek bir sesle,

– Patlar mı?

– Bir gün kızım, bir gün olur da her şey susarsa belki o zaman patlar.

– Yaşasın! Patlamayacak balonum. Anne, her şey sussa komşu Fatma Teyze susmaz ki. Geceleri bile konuşur o. Yaşasın Fatma Teyze! Patlamayacak işte balonum! Çocuklar yalancı, sadece büyük insanlar doğruyu söyler.

Kapı çalınır çalınmaz açılmıştı. Berna, karşısında ona benzeyen beş kişiyle göz gözeydi şimdi.

– Müsaade var mı küçük hanım?

Bu adamlar, konuşmadıklarında gerçekten ona benziyorlardı. Farkları görmek istemediğinden soruyla birlikte yüzü asıldı ve usulca kenara çekildi. Adamlar sırayla Berna’nın saçını okşayıp içeri girdiler. Peşlerinden gitti ve hangisinin daha çok ona benzediğini bulmaya çalıştı. Siyah saçlı, dudağının üzerinde kocaman beni olan adamda asılı kaldı gözleri. Üniformadaki apoletleri inceledi uzun uzun. Onun gibi tam üç yıldızı vardı. Sonra yeniden yüzüne çevirdi bakışlarını. Biraz daha yaklaşmak istemişti ki, aynı sesi duydu. “Gel bakalım küçük hanım.” İşte yine bozulmuştu benzerlik. Durdu, bir adım daha atamadı. Geçen yaz dayısının düğününde kuzeninin elbisesini giydiğini hatırladı. Sanmıştı ki kimse onu tanımayacak herkes onun Elif olduğunu düşünecek. Adıyla seslenenlere iri gözlerini kocaman açarak sormuştu, “Beni nasıl tanıdınız?” Şimdi anlıyordu, bir elbiseyle Elif ve bir üniformayla o olunmuyormuş. Adamım balona baktığını görünce ipini kendine çekip sımsıkı sarıldı.

– Ne güzel bir balon ama biraz havası mı inmiş? Biliyor musun ben de çok severim balonları. Gel bakalım hem şişirelim hem oynayalım.

Annesi yerinden panikle kalkıp Berna’ya yönelmişti ki, bir çığlık odaları dolaştı ve bir yıldırım halının orta yerine düştü. Ardından o usul yağmur, ıslak mırıldanma…

– Olmaz. Bu balonu babam şişirmişti. İçinde onun nefesi var, patlarsa tekrar dolduramam. Sizin nefesiniz bu balonu şişiremez komutanım. Ben çocuğum ama büyük insan gibi doğru söylüyorum, lütfen bana inanın.

Bütün gözler, yıldırımın düştüğü halıya dikilmiş, desenler ezberlenmişti. Neden her şey sustu? Şimdi ne olacak anne? Ardından bir gülümseme, yağmurdan sonraki ıslak güneş, nemi kurutan fakat yangını coşturan taze sıcak bir sesle

– Yaşasın Fatma Teyze var!

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
4 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version