“…Ne olursa olsun, kendini olacağa bırakmak, tevekkül etmek ne kadar iyi! Jüpiter size pek çok kış bağışlasın, isterse bu Tiren Denizi’ni değişmez kayalara vuran son kış olsun. Akıllı ol, şaraplarını süz ve uzun umutlarını yaşamın kısalığına göre ölç. Konuşmamız boyunca kıskanç zaman uçup gidiyor. Günü topla ve yarına inanma.” (Horatius, Odes)
Anı yaşa, gerisini takma.. “Carpe diem, quam minimum credula postero.” Yani “Günü yakala, yarına olabildiğince az güven.” MÖ 23’te Antik Romalı şair Horatius’un yazdığı “Odes” adlı şiirde geçen bu ifade, hedonist çağı en iyi betimleyen kavramdır. Eskilerde hedonizme slogan olmak amacıyla kullanılmamış olsa da günümüzdeki anlamı itibariyle, şimdiki ânın tüm mutlu edici fırsatlarından, avantajlarından yararlanmayı, ânı kirletmemeye, ertelememeye bizi teşvik eden bir yapıya bürünmüştür. Horatius “günü yakala” derken, gelecek hakkında endişelenmeksizin günün tadını çıkarmamızı ve acı çekmekten kaçınmamızı mı kastetmiştir, bilemeyiz. Ancak bu kavramın bizi şimdinin kollarına dolayıp, geleceğin uzak kaygısından ve geçmişin ağında takılı kalmaktan kurtarması sürekli fayda getirisi olan bir şey midir? Mesela üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenci sadece günü bitirmeye odaklansaydı, yarın için çalışma motivasyonu olur muydu? Bir siyasi parti lideri, yarın seçimi kazanmayı düşlemeden ve istemeden kampanya yürütür müydü? Çiftçi tarlasında gelecekteki altın başaklı buğdaylarını hayal etmeden toprağı sürer miydi? Sanmıyorum. Günü yakalamayı kestirme yoldan keyfe ulaşmak olarak anlarsak, ne başarı, ne çalışma, ne ekonomi, ne de politika olurdu. İnsan varlığı genelde şimdiki ânı gelecekteki beklentileri için araçsallaştırır. Beynimiz mutluluk ve zevk odaklı yaşasa da, çabanın, eylemin ve başarının tercih edilmesi sosyal motivasyonla, rekabet koşulları ile ilgilidir.
Yapay Zekâ çağında ise ânı yakalamak, günü mümkün olduğu kadar olumsuzluklardan, istenmeyen olgulardan kurtarmak, haz peşinde koşmak, amaçsız eğlenceyi, başıboş tutku arayışını çağrıştıran tatlı bir tuzak görünümündedir ve insana asıl meseleyi unutturmaktadır: Ölümlü olduğunu. Ânı deneyimlerken, zihnimizle etkin gözlemciyizdir; izleriz bu geçici şimdideki mükemmellin yokluğunu. Âna yapışan ister acı olsun, ister zevk olsun, zamanın sofrasında kaybolup gidecektir.
Genelde mutlulukla özdeşleştirdiğimiz ânı yaşamak, hiçbir şey yapmamak değildir elbette. Eylem hâlinde kalmaktır. Eylem hâlindeki mutluluktur.
Şimdiki zamanda yaşamak, geçmişi ve geleceği yadsımak demek değildir ya da hazıfasızlık. Şimdiki ânı yaşamak, aynı zamanda hafızanın şimdiki ânını yaşamaktır. Gelecek için bir şey tasarlayabiliriz veya hayal edebiliriz. Fakat hayal veya tasarı günceldir ya da güncel değildir. Mesela bu metni yazmadan önce tasarladım ve yazıyorum: bu nedenle de tasarım şimdiki ânda güncel.
Rönesans dönemi Fransız şairlerinden Pierre de Ronsard’ın Cassandra şiiri, carpe diem konusu için iyi bir örnektir. Otobiyografik bir gerçeklik taşıyan şiir, Ronsard’ın – henüz 20 yaşındadır bu sırada – İtalyan bir bankacının kızı olan 13 yaşındaki Cassandra Salviati ile tanışır ve şiirinin ilham kaynağı olur. İlk altı dizede genç kız henüz açmış bir gülü görmeye davet edilir.
“Genç hanım, görelim daha bu sabah
Eflâtun elbisesini güneşe açmış o gülün,
Kaybolurken son ışıkları günün
Eflâtunî elbisesinin kıvrımları ile
Sizinkine benzeyen teni
Hâlâ yerli yerinde mi?”
Doğa ana gülü koruyamadığı gibi, kızın güzelliğini de karartacaktır bir gün mutlaka. Evrende olan biten her şey insan bedeninde deneyimlenir. Gül solar, insan ölür. Hayatın kısalığı bu şiirde gül metaforuyla temsil edilir. Gülün bir günlük yaşam ölçeğinde hayatın kırılganlığını, yarının garantisi olmadığını anlatır.
“Heyhat! Görüyorsunuz hemen şurada
Teslim edivermiş kısa zamanda
Bütün cemâlini!
Böyle bir çiçeği bile koruyamadıysa,
Şafaktan alacakaranlığa,
Nasıl bir anadır bu doğa?”
Şiirin son kıtasında Ronsard, Cassandra’ya gençlik bitmeden, yaşlılık gelmeden “gençliğini toplamasını” önerir; onun aşkını reddetmeden genç kızı hayattan zevk almaya yönlendirmeye çalışır:
“Sözüme inanırsanız, genç hanım,
Yaşınız hâlâ açarken,
Yeşil tomurcuklar misali,
Toplayın gençliğinizi,
Zira yıllar er geç bu gül gibi
Kopartacak güzelliğinizi.”
Carpe diem’i, güzellikleri, mutlulukları ertelememek, yaşamın ve varoluşun değerini, önümüze çıkardığı fırsatları şimdiki zamanda fark etmek olarak anladığımızda, felsefeci Pascal’ın yaşamayı ummak yerine onu gerçekten şu ânda yaşarız. Hayat ve ölüm arasındaki dar alana sıkışmış varlıklar olarak, Epikür’ün minnettarlık felsefesinin özeti olan, dikkatimizi şimdiki zamanın iyi şeylerine odaklayıp, olmuş olanların güzel anılarıyla şimdiyi pekiştirip geleceğe güvenle bakmak, günlerimizi bereketle toplamamıza hizmet edecektir.
“Vakit varken tomurcukları topla. Zaman hâlâ uçup gidiyor ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüyor olabilir.”