Hayat, ardımızda izler bıraktığımız inişli çıkışlı bir yolculuktur. Bu yolculukta hepimizin gözleri, ufkun ötesinde bir düşe takılır: Ulaşılması imkânsız gibi görünen, ama bizi durmaksızın peşinden sürükleyen o mavi düşe.
Bir zamanlar ben de hayatı, kusursuz bir hedefe ulaşma çabası olarak görürdüm. Ancak çocukluğumun geçtiği köyde, dedemin eski bir testisi bana bambaşka bir ders verdi. O testi, benim mavi düşümün bir yansımasıydı; çatlaklarla dolu ama taşıdığı anlamla etkileyici.
Dedem, tarladan eve dönerken omzunda taşıdığı testiyi her zaman dikkatle taşırdı. Fakat o eski testiden su sızardı. Çocuk aklımla, bu durumu bir kusur olarak görürdüm. Ona yenisini almayı önerdiğimde, dedem bana dönüp şöyle dedi:
“Evladım, bu testinin çatlakları kusur değil, onun hikâyesidir. Çatlaklardan süzülen suyun bile bir amacı vardır.”
Her çatlak, suyun dokunduğu her yere hayat taşır; tıpkı insanın yaralarının, onu şekillendiren izleri olması gibi.
Bir yaz günü, dedemin testisini alıp çeşmeye gittim. Eve dönüş yolunda testiden yine damla damla su sızıyordu. İçimden öfkeyle testiyi yere fırlatmak geçti. Ama o sırada, çeşmeden eve kadar olan patikaya dikkatle baktım. Su, geçtiği yerde küçücük filizlerin boy göstermesine neden olmuştu. Çatlaklardan akan su, kurak toprağa can vermişti.
O gün dedemin sözleri zihnimde yankılandı: “Çatlakların bir amacı vardır.” Kusurlar, yalnızca bir eksiklik değil; yeni bir şeylerin başlangıcıdır.
Hayatı çoğu zaman kusursuz bir testi gibi görmek isteriz. Oysa elimizde kalan, çatlaklarla dolu bir kaptır. Çatlaklar bazen yaşadığımız hayal kırıklıklarıdır, bazen yarım kalmış hayallerimiz. Ama her biri, tıpkı o testi gibi, bir şeyleri değiştirme ve dönüştürme gücüne sahiptir.
Çatlak bir testi düşünün. Görünüşte bir kusuru temsil eder; suyu tam tutamaz. Ancak o çatlaklardan süzülen damlalar, toprağı besler, filizler büyütür. Hayatın çatlakları da böyle değil mi? Kimi zaman bir insanın ruhuna su taşır, kimi zaman umutsuz bir toprağa hayat verir.
Bu çatlaklar, hatalarımızdan, eksikliklerimizden ve yaralarımızdan oluşur. Ama bir gün dönüp baktığımızda fark ederiz ki, o çatlaklar aslında hikâyemizi yazmıştır. Kusurlarımız olmasaydı, kim bilir, hangi patikalar kurak kalırdı?
Hayatın asıl anlamı, kusursuz bir yolculukta değil, çatlaklardan süzülen ışığı fark ettiğimiz anlarda saklıdır. O ışık, bazen bir insanın kalbine dokunan bir sözde, bazen de kendi içimizdeki dönüşümde parıldar.
O mavi düşe doğru koşarken, ardımızda bıraktığımız çatlakları ve onların beslediği filizleri görmek, yolculuğumuzu daha anlamlı kılar. Hayatın değeri, pürüzsüz yollarda değil, kusurlarımızdan doğan güzellikleri görebildiğimiz anlarda gizlidir.
Ve unutmayın, çatlaklardan süzülen su sadece toprakları değil, ruhları da yeşertir. O çatlakların armağanı, hayatın en güzel hikâyesidir.
Sevgiyle, çatlaklarımızla ve filizlenen umutlarla…