Telefonun çalan alarmı ile yerimden fırladım. Güneş tüm aydınlığı ile odama vurmuş, gün çoktan başlamıştı. Yerimden doğruldum, yatağın kenarına sıkışan terliklerimi ayak yordamı ile bulup bir süre anlamsızca etrafıma bakındım. Aradığım bir şey yoktu aslında. Ama zihnimde bir yığın soru vardı. Bazılarının cevabını bilsem de birçoğunun cevabının olduğundan bile emin değildim. “Nasıl olur? Bir insan başka bir insana bunu nasıl yapar?” diye mırıldandım. Bu cümlelerin zihnimde yankılandığını, bir bıçak darbesi gibi yüreğime saplandığını hissediyordum. “Ah Cemile, ah!” Her ah acı veriyordu ve ben bunu hem aklımla hem kalbimle ve hatta tüm hücrelerimle hissediyordum. Annemin her sabah, hiç aksatmadan, bıkmadan usanmadan, neredeyse hep aynı saatte “Oğlum, kalk. Kahvaltı hazır.” seslenişiyle kendime geldim. “Geliyorum anne.” diye seslendim odanın kapısından kafamı uzatarak. Annemin bana öğrettiği gibi önce yatağımı topladım, banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım, pijamalarımı çıkarıp katladım ve yerine koydum. Annemin özenle ütülediği kıyafetlerimden birini giydim. Ne yaparsam yapayım Cemile aklımdan çıkmıyordu. O da bir anneydi. Bir an, onun başına gelenler annemin başına gelseydi, diye aklımdan geçti. Düşüncesi bile çok acı verdi. Daha da acı olan bu ve benzeri olayların her gün yaşandığı. Cemile, eşinin şiddetine uğrayan ve bundan kurtulmak için mücadele eden bir kadın. Ve biz her gün gazetelerde, televizyon haberlerinde, sosyal medyada Cemile gibi şiddet mağduru kadınların haberlerini okuyoruz yada duyuyoruz. “Kadına şiddete hayır.” söylemleri artsa da maalesef bu tür haberler bitmiyor. Odamın kapısına doğru yönelirken önce derin bir nefes aldım, düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım. Annemin de keyfini kaçırmak istemiyordum. Kapıyı açınca mutfaktan dalga dalga evin her köşesine dağılan, fırından yeni çıkmış poğaçaların kokusunu aldım. Mis gibi tereyağ kokusu, yine o tereyağlı poğaçadan yapmıştı. Babam da ben de çok severiz bunu. Annem de, sağ olsun, sık sık yapar bunlardan. Hiç yorulmaz, yüksünmezdi. Her sabah, ailesini güzel sofralarda bir araya getirebilmek için kuş sütü eksik kahvaltılar hazırlar, bunu da keyifle yapardı. “Anneciğim, bu kadar yorma kendini” desem de “Ne yorgunluğu oğlum, ben mutlu oluyorum.” derdi. Akşam yemekleri ise bundan farklı değildi. Sanki onun için bir ritüeldi bu. Ben de babam da annemin bu çabasını görür, gereken özeni her zaman gösterirdik. Zaman zaman sofrayı babamla ben toplardık. Bulaşıkları da anneme bırakmaz “Hayat, müşterektir. Sen kendini çok yormuşsun. Bunu da ben yapayım.” derdi babam.
Mis gibi poğaça kokusu adeta beni kendine çekmişti. Masaya şöyle bir bakıp “Günaydın anne, yine harikalar yaratmışsın.” deyip sarıldım anneme. Mis gibi şefkat kokan kollarında tüm üzüntümü unutmaya çalıştım. Cemile ile ilgili düşüncelerimi bir kenara koymaya karar verdim. Annem de bana sarıldı. “Hadi otur oğlum.” diyerek masayı işaret etti. “Babam nerede, yok mu?”
“Erken çıktı, biz seninle ana oğul bir güzel kahvaltı yapalım.” dedi annem.Masaya oturdum, yemeğe başladım. Annem bir şeyler anlatıyordu sürekli ama ben zihnimi toparlayıp annemi tam anlamıyla dinleyemiyordum. Cevaplarım kısa ve kestirme olunca “Bir şey mi var? Keyfin yok gibi oğlum.” diye sordu annem. Annemden bir şey gizlemek mümkün değildir zaten. Bizi o kadar iyi tanır ki yüzümüzdeki her çizginin anlamını biz söylemesek de bilir. “Haklısın anne, biraz canım sıkkın.”
“Aaa sıkkın mı, neden?”
“Cemile. Zor durumda olan bir kadın. Eşinin şiddetine uğrayan ve bundan kurtulmak için savaşan bir kadın. Nasıl olur aklım almıyor, bir insana nasıl bunlar yapılır diye dün geceden beri düşünüyorum.”
“Cemile kim, ben tanıyor muyum?”
“Mesele sadece Cemile değil anne. Bunların yaşanıyor olması. Kim bilir etrafımızda şiddet mağduru kimler var. Hem şiddete uğrayan sadece kadınlar da değil, bazen erkekler bazen çocuklar bazen de hayvanlar. Bu şiddet sorunu hep var ve bizim elimizden hiçbir şey gelmiyor. Bu çaresizlik beni çok üzüyor anne.”
“Haklısın oğlum. Bazen bu şiddet kelimesinin durumu ifade etmede yetersiz kaldığını düşünüyorum. Sistematik olarak yapılan şiddet bir işkencedir. Ve işkence insanlık suçudur.”
“Ve biz hiçbir şey yapamıyoruz bu konuda. İnan dünden beri düşünüyorum anne ne yapabilirim, diye. Cemile’yi aklımdan çıkaramıyorum. Ne yapacak? Sonu ne olacak? Çok merak ediyorum.”
Annemin yüzüne yansımıştı kederi. Çok duyarlı biridir çünkü. Bazı şeyleri anlamak için illaki yaşamaya gerek yok, der hep. Yaşamasa bile tüm kalbiyle hissettiğine emindim.Sofradan kalktım, son hazırlıklarımı da yaptıktan sonra okula gitmek üzere dışarı çıktım. Hava çok güzeldi. Ne çok sıcak ne de üşütecek kadar soğuk. Çok güzel bir mayıs günüydü. Ağaçlar yeşillenmiş, kuşların cıvıltısı ortalığı şenlendirmeye başlamıştı. Biraz olsun keyiflenmiştim. Doğaya açtım içimi, ferahladım. Okula gidince arkadaşlarla vaktin nasıl geçtiğini anlayamadım. Akşam olup da karanlık hafiften çökmeye başlayınca eve doğru yola koyuldum. Yürürken aklıma yine Cemile geldi. Aynı sorular kafamda uçuşmaya başladı. “Ne yapacak, nasıl bir kurtuluş yolu bulacak kendine?” Bu düşüncelerle eve geldim.Annem karşıladı beni her zamanki güler yüzüyle. Yine mutfaktan mis gibi kokular geliyordu. Özenle hazırladığı sofrasına bekliyordu herkesi. Üstümü değiştirdim, elimi yüzümü yıkadım. Hemen sofraya oturduk. Babam gün içinde yaşadıklarını heyecanla anlatırken annem de onu zevkle dinliyordu. Onları izlerken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Birbirlerini seven sayan anne-babaya sahiptim. Ve içimde bir minnet duygusu oluştu. Keyifle yemeğimizi yedikten sonra odama gitmek üzere izin aldım. Cemile’yi aklımdan çıkaramıyordum. “Teşekkür ederim anne.” dedim sofradan kalkarken. Gülen gözleriyle niçin der gibi baktı. O saniyelik anda içimden “Bana böyle sevgi dolu bir ortam oluşturduğunuz için, birbirinizi sevdiğiniz ve bana bunu öğrettiğiniz için” demek istesem de “Yemek için anne. Ellerine sağlık. Çok yormuşsun yine kendini.” dedim. Önce annemin sonra da babamın yanağına bir öpücük kondurdum. Ama babama ayrıca sarıldım, özledim seni baba, dedim. Ben de seni özledim kerata, dedi gülerek. Ardından odama çekildim.
Yatağımın kenarına oturdum.Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Sonra biraz da uzandım. Başucumdaki ışığı yakıp komidinin üzerinde duran kitabımı aldım. Dün gece kaldığım yeri açtım. Cemile beni orada bekliyordu. Okumaya başladım. Okudukça Cemile’ye olan hayranlığım artıyordu. Ne kadar güçlü ne kadar kararlı. Sayfalarca ilerledim. Her sorunu zekasıyla ve o güçlü duygularıyla öyle güzel aştı ki. Yıkıldığı her an yerden bir avuç toprakla kalkmasını bildi. Asla pes etmedi. Saatler geçmişti ve kitabın sonuna gelmiştim. Sesli bir şekilde “Ben bir savaşçı değilim. Ben kadınım, güçlü bir kadın. Ve bir kadın isterse mutlaka başarır.” cümlelerini okudum. Çok iyi anladım ki çözüm her zaman var. Artık içim rahattı. Ne yapacağımı ve bana düşenin ne olduğunu çok iyi anlamıştım. Bu sorunla hep birlikte, kadın –erkek- çocuk, mücadele edecek ve şiddetin her türüne hep bir ağızdan DUR diyeceğiz. Başarısız olabiliriz belki ama asla vazgeçmeyeceğiz.