Cinsiyetçiliğin Temelinde Masalların Rolü

Merve Hodancı 620 Görüntüleme Yorum ekle
11 Dak. Okuma

Kadınlar şu dünyada ne çektiyse cinsiyetçi zihniyetten, karanlık ve sığ düşünceli kesimin onlara yakıştırmaya çalıştığı asılsız ve uydurma ithamlardan çekti; ne yazık ki bu çilelerin hala günümüzde de devam etiğini üzülerek görmekteyiz. Kadınlar için hayatın zorlukları şüphesiz ki daha fazla, her gün, her an yakın çevremizden de görebileceğimiz gibi, günlük haber akışının içinde de kadınların mağdur edildiği, can yakıcı vaziyette o kadar çok olayla karşılaşıyoruz ki…

Bir sorun mevcutsa eğer onun köklerine inmeden, nedenlerini tespit etmeden çözüme kavuşturmak imkansızdır. O halde hadi gelin birkaç soru soralım birlikte: ‘‘Cinsiyetçilik’’ nedir? Tam olarak nasıl öğrenilir? Bu çağ dışı düşüncelerin tohumları ilk ne zaman atılır? Kökeni nerelere dayanır? Hiç düşündünüz mü?

Kısaca tanımlarsak cinsiyetçilik; ‘‘Erkek egemen toplum zemininde filizlenen, erkek yanlı (erkekleri yücelten), kadınları ikinci plana yerleştiren bir algı, ideoloji, düşünce, işleyiş, kavrayış ve yaşam biçimidir. Kadınları ikinci planda tutmak temeline dayanır ve bunu çok uzun bir tarihe yayılmış çok farklı baskı araçları ve ideolojik araçlarla yapar. Bunlar kadınları aşağılamak, yetersiz hissettirmek, kendisini gerçekleştirmesini engellemek, özgürlüklerini kısıtlamak gibi bilinçli olarak kurumlar ya da (erkek) bireyler tarafından yapılan uygulamalar olabileceği gibi, bilinçsizce işleyen düşünceler, yargılar, normlar ve ideolojiler bütünü olarak da vücut bulabilir. Bir başka deyişle cinsiyetçilik, bir grubu (genellikle erkek) diğerinden (genellikle kadın) üstün tutan inançlar, teoriler ve fikirler ile diğer grubun baskıcı üyelerini cinsiyetleri veya cinsiyetleri temelinde haklı gösteren bilinçli / bilinçsiz tutumlar veya ideoloji ve cinsiyetçi uygulamaların tamamıdır.’’ (Napikoski, 2019). Bu tür uygulamalar günlük hayatta o kadar çok karşımıza çıkıyor ki. İşe alımlarda mesela, erkek çalışanlar daha çok tercih ediliyor, zaten azınlıkta olan kadın çalışanlara ise eşit veya daha fazla iş yapmalarına rağmen daha düşük maaşlar ödeniyor. Ayrıca kadınların iş yerinde maruz kaldıkları mobbing ve cinsel saldırılar da maalesef çok karşılaştığımız bir durum. Sokakta, evde aile içinde de yine benzer ayrımlar yapılıyor. Bunların dışında daha sayılabilecek birçok ayrımcı tutum ve davranış yaşanıyor maalesef.

Tanımın yanı sıra sebeplerine de eğilmek gerekir. İlk akla gelenler; kültürün ve toplumsal algının dayatmaları ve oluşturdukları bir takım kalıp yargılar ve normlardır. Bu kalıplar toplumun içinde yer alan kadın ve erkek figürlerinin aldıkları – veya almak zorunda kaldıkları – roller ve bu rolleri yansıtış biçimine göre değişmekle birlikte, yanı sıra basılı yayınlar, görseller, tv yayınları ve sosyal medyada dolaşan algı şekillendirici bir takım paylaşımlar da şüphesiz etkilidir.

Tarihsel sürece baktığımızda, anaerkil toplum yapısından ataerkil toplum yapısına geçilmesinin ardından – dünya üzerinde hangi millette olursa olsun, günümüz çağdaş toplumlarında bile – geçmişte kadınlar hor görülmüş, aşağılanmış ve yok sayılmıştır. Bunun nedeni; kadının hem bedenen hem de ruhen zayıf görülmesi ve bu nedenle ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmasıdır. Daha küçük bir kız çocuğuyken bu koca yalan onun hamuruna katılmaya çalışılmış ve kadının kendine dair algısı asılsız ithamlarla çarpıtılmıştır. Üstelik sadece toplum baskısı, aile ve kültürün öğretisi değildir bunun yolu. Belki de birçoğumuzun aklına gelmeyen bir şekilde kız veya erkek çocukların kadın cinsiyeti üzerine bir takım zihinsel kodlarının oluşmasında başrolü oynayan etkenlerden biri de; ‘‘masallar’’ dır.

Masallar da tıpkı destanlar, halk hikayeleri, ağıtlar, maniler ve ninniler gibi dilden dile, toplumdan topluma aktarılan kültürel bir üründür. Masallar farklı kültürlere göre değişse de temel özellikleri bakımından birbirine çok benzeyen bir yapıya sahiptir.

Masalların sadece sözel olarak halkın ağzında dolaştığı dönemlerde toplum anaerkil bir yapıya sahipti ve masalların yapısı da buna göre farklılık göstermekteydi; yani masallarda kadın kahramanlar vardı ve daha güçlü ve sözü geçen bir karakter oluşumu söz konusuydu. Ancak zamanla toplumun ataerkil bir yapıya bürünmesinden sonra yazılı hale getirilen masallarda belirgin biçimde bazı değişiklikler yapılmaya başlandı. Masalları yazıya döken eril zihniyet, kafalarında kurguladıkları ve olmasını istedikleri kadın figürünü masallar yoluyla yansıtmaya başladı. (Demirer Şahin, 2014:58) O zamana kadar gücü elinde bulunduran kadın şimdi erkek egemen toplumda ikinci cinsiyet (Simone De Beaouvoir’ın da deyimiyle) olarak görülmekte ve ona göre toplumda bir değer biçilmekte, erkeklerin kadınlara layık gördüğü kılıf uydurulmaya çalışılmaktaydı. Bu konuya tez çalışmasında da değinen Duygu Demirer Şahin (2014) şu şekilde açıklamaktadır: ‘‘Masalın kaleme alındığı dönemlerde kadınların çok fazla bilgi ya da beceriye sahip olması beklenmezdi. Onların etkin bir karakter olmaları istenmezdi. Sadece ev işlerini yapabilecek, yani bildiğimiz anlamda yemek ve temizlik işlerini yapabilecek bir yeteneğe sahip olması yeterlidir. Onların okuma yazma bilmesi ya da kendi ayakları üstünde durması beklenmezdi, fakat güzel olması ve basit ev işlerini yapabilecek yeteneğe sahip olması masallar için yeterliydi. Yani yedi cücelerin evinin temizlenmesi ya da mercimeklerin ayıklanması yeterlidir.’’ (s. 59) Buradan da anlaşılacağı gibi bugün kadınların sıkıştırılmaya çalışıldığı dar kalıplar, özgürlüğün olabildiğince kısıtlandığı ve sosyal hayattan men edilmeye varan baskıcı tutumlara maruz kalmasında masalların yazılış amacı büyük bir rol oynamaktadır.

Halkın yıllardır içselleştirdiği bir takım özelliklerinden süzülüp oluşan bir kültürel ürün olarak masallarda dahi cinsiyetçi kalıpların yer alması, aslında kültürün ve tarihin doğal bir gelişiminin sonucudur. Bu bakımdan çok da şaşırtıcı bir durum yoktur aslında. Çünkü bir toplum içinde ne barındırırsa ortaya koyduğu çıktılarında da kendinden bir parçayı mutlaka yansıtacaktır. Burada mühim olan içerde yer etmiş bir takım kemikleşmiş yargıların yavaş yavaş da olsa kırılmaya başlanmasıdır.

Çocukların düşsel dünyasında önemli bir yere sahip olan masallar düşününce hepimizin gözünde oldukça masum görünür, içinde türlü kahramanlıklar, kötülere karşı galip gelen iyiler vardır. İyiler hep güçlüdür ve masalın sonunda ne olursa olsun hep iyilik kazanır. Fakat içlerinde öyle ayrıntılar barındırır ki farkına varmadığımız ya da umursamadığımız, işte onlar çocukların hayat ve cinsiyet algılarını oluşturmada tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük ve önemli bir etkiye sahiptir.

Masalların birçoğunda yer alan şiddet, dışlama, aşağılama, kaçırma-kaçırılma, alı koyma-konulma gibi öğelerinin yanı sıra kadına özgü biçilen roller ise; kendi iradesi olmayan, silikleştirilmiş, sadece çocuk doğurmakla ve ev işleriyle sınırlandırılmış bir karakter olarak başkalarının yapıp ettiklerine maruz kalan, yazgısına boyun eğmek ve bir köşeye çekilip matem tutmaktan başka meziyeti olmayan karakterlerdir. Kadın kimliğinin bu şekilde işlendiği ve her gün her gece bu tür karakterlere yer verilen masallara maruz bırakılan çocukların zihninde ‘‘kadın’’ cinsinin sağlıklı bir şekilde oluşması düşünülebilir mi? Tertemiz ve her türlü bilgiyi sünger gibi çeken zihinleri bu denli şiddet dolu sahneler içeren, kahramanlık adı altında şiddete özendirmesinin yanında kadın cinsi için de hep ‘’yardıma muhtaç, kurtarılmayı bekleyen, zayıf yapılı’’ şeklinde oluşturulan algının yıllar geçtikçe kalıplaşmış yargılara dönüşmesi ve bu yargıların bir takım davranışlara dökülerek yansıtılması kaçınılmaz olacaktır. ‘‘eksik etek’’, ‘‘saçı uzun aklı kısa’’, ‘‘elinin hamuruyla erkek işine karışma’’ deyimlerini üreten zihniyetin kökeni de işte ta buralara kadar dayanır.

Evet, masallardaki bu tehlikeyi fark ettik, peki bundan sonra ne yapalım?

Elbette hayatımızdan tümüyle çıkaramayız masalları çünkü çocuklar için uygun olmayan kısımları yok sayarak baktığımızda onların hayal gücünü besleyen, yaratıcı düşünce becerilerini geliştiren ve bu özellikleri sebebiyle çocuk edebiyatında vazgeçilmez unsurlardır masallar. Çocukların kitapların görsellerinden fazlaca etkilendiğini düşünürsek yine onların yaş ve gelişim seviyesine uygun olmayan, şiddet, yanlış cinsel kimlik algısı ve cinsiyet ayrımı mesajı veren (anne mutfakta yemek yapar, baba koltukta gazete okur vb.) kazanmalarına neden olacak görseller içeren kitapları satın alma aşamasında tespit etmeli ve kitaplıklarımızı da buna göre oluşturarak işe başlamalıyız. Doğru kitap seçimleri dolayısıyla daha sağlıklı gelişim seyrinin de destekleyicisidir çünkü. Görselleri kontrol ettikten sonraki aşama ise içeriksel analizdir. Klasik veya modern hiç fark etmeksizin çocuklarımızla birlikte okuyacağımız masal ve hikayeleri önce biz yetişkinler okuyarak çocukların gelişimine olumsuz etki edebilecek ayrıntıları tespit etmeli, eğer varsa bunları ya çıkarmalı ya da çocuğumuzun yaş ve gelişim seviyesine uygun olarak yeniden uyarlayabilmeliyiz (bu noktada iş biraz da bizim hayal gücümüze kalıyor.) Kadınların mağdur olduğu, kurtarılmayı beklediği masalları bunun tam aksine olacak şekilde çocuklara yansıtabiliriz. Yani; kendi başının çaresine bakabilen, ayakları yere sağlam basan, hiç kimseye müdana etmeden aklını ve mantığını kullanarak sorunları çözebilen güçlü karakterler olarak mesela. Klasik masalların aksine artık günümüzde yazılan yepyeni ve taze dimağların ürünü ve güçlü kadınları çok iyi temsil eden yerli ve yabancı yazarların kitaplarını da takip etmenin bu konuda faydası olacağını düşünüyorum.

Eşitlik, özgürlük, adalet ve barış içinde yaşayacağımız güzel günlere en kısa zamanda ulaşmak ümidiyle…

Aklıma gelen çocuk edebiyatına ait birkaç kitabın listesini de paylaşmak isterim.

  1. Zogi / Zogi ve Uçan Doktorlar – Julia Donaltson
  2. Kendi Yolumu Çiziyorum – Hatiye Garip
  3. Erkek Adam Ağlar – Jonty Howley
  4. Annemle Uzayda – Ahmet Büke
  5. Büyüdüğüm Zaman – Melanie Joyce
  6. Dostum Dinozor – Hollie Hughes

Bunlar da yetişkinler için kadın hakları temalı öneriler olsun:

  1. Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi – Mary Wollstonecraft
  2. Kurtlarla Koşan Kadınlar – Clarissa Pinkola Estes
  3. Arayışlar – Simone de Beauvoir
  4. İkinci Cinsiyet – Simone de Beauvoir
  5. Kadınlar Şifadır – Filiz Telek
  6. Kadının Adı Yok – Duygu Asena

Kaynakça:

Napikoski, L. (2019). What is Sexism? Defining a Key Feminist Term. ThoughtCo

https://www.thoughtco.com/what-is-sexism-3529186 (Erişim tarihi: 26.7.2020).

https://feministbellek.org/cinsiyetcilik/#_ftn2

Demirer Şahin D. (2014). Seçilmiş Grimm Masallarında Kadın Figürü, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Erzurum.

https://www.atauni.edu.tr/yuklemeler/8e591a4b6893ce2042b73603fd7886ac.pdf

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version