Kıymetli arkadaşlar, öncelikle çocuk ve eğitim ağacımızdan nasiplenmek niyetiyle mahsul bahçemize hoş geldiniz. İsterseniz, konuya rahmet denizine dalar gibi başlayalım.
Evet, çocuk ve eğitim kelimeleri yan yana konulduğunda su gibi, ekmek gibi bir ihtiyaç hem de çok korkulası tecrübeleri içinde barındıran bir dünya okulu telaşesi değil mi? Ama düşünüldüğü kadar çok da zor değildir aslında. Çünkü çocuk, bizim tamamen üstünde tahakküm kurup baskılayacağımız bir varlık değildir. Anne, babaların görevleri yada çevrede ki insanların görevleri tarihimizden bugüne kadar gelen aile kurumu içerisinde hem de İslami bakış açısıyla belirlenmiştir. Bize düşen sadece, kendimizi olumlu yönde hem dini hemde fenni sahada yetiştirmek, çevremizde ki insanlarla olan ilişkilerimize dikkat etmektir. Böylece yeni nesil olan çocuklarımıza, gençlerimize örnek olmuş olarak, onlara en güzel eğitimi lisanı hâlimiz ile vermiş oluruz.
Konuya örnek olması hasebiyle bir örnek vermek istiyorum.
Biri, İbn Haldun’a gelip sormuş.
– Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?
İbn Haldun ise cevaben:
– Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin…
Anne, babalar yahut çevremizde ki yetişkinlikler lisan-ı hâl üzere yeni nesil dediğimiz kuşağa olumlu bir şekilde örnek olabilirlerse şayet, gelecek her daim yeni fidanların ormana dönüştüğü bir güzellik olarak karşımıza çıkacaktır. Yoksa sadece söz ve kelimeler ile eğitim öğretim kurumu olan her yer, maalesef pasifize edilmiş çorak topraklar olarak kalacaktır. İlk inen ayeti kerime “OKU” kelimesi olarak indirildi ise bizim bu ilk emirden ilk vazife çıkaracağımız konu, kesinlikle gelecek nesilden, yeni fidanlardan ve çocuklarımızdan evvel, önce kendimizi yetiştirip üstümüzde ki o gevşek ruh halimizi söküp atmak olacaktır.
Malumumuz, “nefsi terbiye etmeden istikamet köprüsü zorlu geçecektir.”
Çocuklarımız açısından eğitim konusu haricinde başka öğretici çalışmalarda yapmamız emin olun ki elzemdir. Bu çalışmalar ise çocuğun kişiliğine, farklı özelliklerine göre çeşitlilik arz eder.
İmam Gazali’ye göre, çocuk öncelikle hür bir ortamda büyümeli, baskıcı bir ortam her zaman dini ve fenni sahada ilerlemeye engel olacaktır. Bazen kendi çocuğumuza iyilik yapalım derken ne yazık ki kötülük yapıyoruz. Lakin daha kötüsü ise bu durumun farkına bile varamıyoruz. Varsak bile bazen iş işten çoktan geçmiş olabiliyor. Hani derler ya; “bakmak ile görmek arasında çok büyük farklar vardır” diye. Bizim, çocuğumuza sadece yemesini, içmesini karşılayarak; kılık kıyafetini alarak mı bakıyoruz yoksa ne haldedir nasıl öğreniyor severek mi anlıyor, ileride ne olmak istiyor vs.. bu durumu görebiliyor muyuz, diye kendi kendimizi önce bu denklemden kurtarabilmemiz lazımdır.
Dedik ya “Lisan-ı Hâl” diye…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) eğitim ve öğretime çok büyük önem vermiştir. Onun faaliyetlerinde ve sözlerinde bilgi, öğrenme, öğretme, öğrenci ve öğretmene verilen değer çok fazla yer tutmaktadır. Lakin şunu unutmamak lazımdır. Her işi, her faaliyeti, her tavsiyesi örnekler üzerinden olmuştur.
Eğitim her daim bir ihtiyaçtır. Çocuklarımızın eğitimini önemsiyorsak önce kendimizi eğitmekten başlayıp sonra da örnek olma çabası içerisine, niyetine girmemiz gerekmektedir. Sözün özü, sevgi ile yapılan lisan-ı hâl üzere yapılan her şey elbet bir gün karşılığını bulacaktır.
Vesselam…
Konuk Yazar: Salih Ekrem Kara