Kayıp ilanı polisiye roman serilerim bu cümle ile başlıyor. Gelelim şair burada ne anlatmak istiyor meselesine…
Büyüklerin, dünya denen yuvarlak gezegende bitmek bilmeyen toprak kavgası neredeyse her coğrafyada “hayatta kalan toprağı alır” felsefesine dönüştü. “Güçlü güçsüzü ezer” politikası ülkeler arası sömürgecilik eylemine dönüştü. Filistin, Arakan, Suriye gibi Ortadoğu ülkelerinde coğrafi menfaatler uğruna canlara kıyıldı. Adına ise diplomatik terimler takıldı. Yine bu olaylarda en çok çocuklar zarar gördü.
Ülkemizde son zamanlarda yaşanan çocuk kayıpları, dünya genelinde istismara uğrayan çocuk vakalarından farksızdır. Artık sadece bir öngörü değil, kanıtlanmış bir gerçektir en zararlı canlının insanoğlu olduğu gerçeği. Özel hastanelerdeki bebek ölümleri ve bu ölümlerin kazanç sağlamak isteyenlerin rutin işlerinin birer parçası olduğunun ortaya çıkması…
Her yazımda çocuk ölümlerine ve gördükleri zulümlere yer verdiğimin gayet farkındayım. Çünkü toplumumuzdaki bu kanayan yara günden güne büyümektedir. Büyüklerin koruyucu rolünü yitirmeleri, dünyanın artık kendi ekseni etrafında bile dönemediğinin en bariz örneğidir.
Hayvanların koruyabildiği annelik duygusunu çoğu insanın taşıyamadığını maalesef görmekteyiz. Sokaklara bırakılan çocuklar, uyuşturucu batağındaki gençler, kopuk aile kavramının birer örneği gibidir. Eğitimin ailede başladığı gerçeği suiistimal edildikçe, rol model ebeveynlerin sayısı azaldıkça toplumdaki güvensizlik ortamı büyüyerek artacaktır.
Sigara içenin değil, içmeyenin yadırgandığı; doğrunun değil, yanlışın kollandığı şu düzende iyi ile kötü arasındaki ayrımın şeffaflaşması kadar doğal ne olabilir? Günden güne sadece kablolar ile yaşatılan insanlığın ölüm haberini bekler olmadık mı hepimiz… Herkes kapıları kapatmış insanlığa, oysa bizler şu gezegende sadece misafiriz…