Çoğumuz yaşadığımızı sanıyoruz, fakat bu hayatı yaşamadan ölüp gidiyoruz.
Hep bir telaş, kaygı, yetişme hali, yarış içindeyiz. Oysa ki, durup bir an etrafımıza baksak, ne güzellikler olduğunu göreceğiz. Kelebeğin uçuşu, gökyüzündeki bulutların şekilleri, ağaçların kök salmış halleri, kuş cıvıltıları, çocukların sesleri… “An”! Anı yaşamadan ileriyi yada geçmişi yaşayarak ömrümüzü tüketiyoruz. Yanı başında duran sevdiklerinin değerini bilemeden hep daha fazlasını isteyerek kendimizi üzüyoruz. Başını sokacak evin, yemeğin, sıcak suyun ve sevdiklerin varsa en zengin sensin! Unutuyoruz.
Doymak bilmeyen nefsin için koşmayı bırak! Dön bir bak kendine, çevrene, yaşama…
Uyandığında güneşi selamla. Her sabah şükür sebeplerini sayarak güne başla. Şükür et, kaç sebep var göreceksin. Gözlerinin görüşüne, yürüdüğüne şükredeceksin, nefes alabildiğine… Bu beden sana emanet korumayı bilmelisin. Bu sebeple ne fazlasıyla sevmeli ne fazlasıyla üzülmelisin.
Her şeyin fazlası zarardır. Sevgiyi de ölçülü yaşamalı. Hiçbir faniyi, Allah sevgisinin üstünde tutmamalı. Evlat da, bu can da sana hediye ve emanet. Emanete sahip çıkmalı.