Geçenlerde bir söyleşi programına gittim. Önümde salon boyunca uzanan bir masa, çevresinde benim sözcüklerimi işitmeyi bekleyen yüzlerce insan… Ve tüm bunlara karşılık içimdeki o adrenalini dinginleştiremem en fenasıydı sanırım. Hele bir de öyle heyecanlı, öyle ne yapacağını bilemez bir halim vardı ki görseniz gülerdiniz, evet evet, görseydiniz kesinlikle gülerdiniz Değerli Okuyucum!
Önüme bir mikrofon koydular. Mikrofonu görünce yüzümü kaplayan o ifadeyi size nasıl anlatsam ki? “Ne konuşacağım, ne anlatacağım ben şimdi?”
“Ya mikrofon ben konuşurken aniden arızalanır da sözüm yarıda kesilirse?”
“Konuşma metnimi hazırladım evet ama ya söyleyeceğim hiçbir şeyi hatırlayamazsam?” Türünden öyle çok vesveseye kapıldım, zihnim öyle fena karamsarlaştı ki sormayın gitsin.
İçimde başlayan titreme en sonunda dizlerime kadar ulaşınca bir bardak su rica etmekten kendimi alamadım. E sabahın erken saati, kahvaltı bile yapmamışım, tüm bunların üstüne bir de heyecandan yüreğim sıkışınca vücudumdaki tüm kan çekilmiş gibi bir halde dudaklarım da kurumuş tabii.
Son hazırlıklar yapılmaktaydı, birazdan tüm salon sessizleşip bana odaklanacak…
Suyum da geldiğine göre bir yudum alabilirim. Ah, bir yudum suyun yazarlık hayatımı kurtaracağını nereden bilebilirdim ki? Sanıyorum ki o bir yudum suyu o anda dudaklarıma değdirmeseydim tüm kariyerim biterdi. O soğuk suyla beraber vücudum kendime gelmiş, birbiri ardına sıralayacağım kelimeler teker teker zihnimde dört dönmeye başlamıştı.
Görevli hocalar salonun sessizliğini sağladıktan sonra beni tanıtmaya başladılar…
Onların konuşmaları bitince sıra bana geldi tabii. Ee, ne diyecektim? Kendimi tanıtmakla başlamalıydım sanırım diye düşünerek, “Ben Ceylin Karakaya…” gibisinden masum bir fısıltı misali tek cümle süsledi dudaklarımı. Baktım ki bu konuşma yeterli değil, herkes hala müthiş bir sessizlikle beni izliyor, dedim tamam. Devam etmem gerekiyor galiba… “Yazarım. Bir kitabım var. Bugün aslında buraya gelmemdeki amaç size hayallerinizden asla vazgeçmeyin demek.”
İşte dört ağustos sabahı saat altı kırk beşte bana şu metin yazdıran söz bu Değerli Okuyucum.
Çok Satanlarda Zirve: Asla Vazgeçmeyin!
Her birimiz çok sayıda motivasyon konuşması dinlemişizdir Değerli Okuyucum. Bilirsiniz ya, her konuşmacının o sahneye çıkmasının ortak amacı hayallerinizden vazgeçmeyin demektir. Hiçbir şeyi sorgulamayan insanın böyle anlarda aniden sorgulayası geliyor ya işte: Neden?
Asla vazgeçmemek olayı bana çok ters gelen bir durum. Neden vazgeçmeyeyim, neden, neden! Hayatta bazen bazı şeylerden vazgeçmek de gerekir. Bazen yenilgiyi kabullenmek herkes için çok daha sağlıklı olabilir. Asla vazgeçmemenin diğer bir adı hırstır Değerli Okuyucum. Ve hırs, insanı köreltir. Neyden vazgeçmediğini bilemezsin ama asla vazgeçmediğin için kendinle övünürsün. Hedeflediğin şey gerçekleşir ise sonuçları nasıl olacak, sana iyi gelecek mi, hayatında ortaya çıkaracağı olumlu ve olumsuz durumlar neler? Eğer kendini hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim diye şartlarsan başaracağım egosuna ve kibrine yenik düşer, başardığın şeyin hayatında nasıl bir etki bırakacağını sorgulama yetini kaybetmiş bir halde yolunda yürümeye çalışırsın.
Sana asla vazgeçme demeyeceğim Değerli Okuyucum, çünkü böylesine körü körüne inanılan bir kalıbın peşinden gitmeni istemem. Hayatta bunca işler başaran böylesine zeki ve sorgulama kabiliyeti yüksek insanların asla vazgeçmeyin diye atıp tutmasının en mühim sebebi kapitalizm hırsıdır. Onların para kazanması için sizin istediğiniz hiçbir idealinizden vazgeçmemeniz gerekir.
Eğer küçük bir çocuk ile konuşuyorsam ona asla vazgeçme derim. Çünkü size anlattığım bu durumu anlama yetisi henüz gelmemiştir ona. Bu anlattıklarımı kavrayabilmek için yeterince gelişmiş değildir. O yavru hayatındaki durumların kendisine ne denli katkıları ve eksiltileri olabileceğini sorgulayabilecek yaşta hiç mi hiç değildir. Bu durumda kendini ve hayatı tanımayan bir çocuğa, “Kendin için, hayatın için doğru olandan asla vazgeçme” demek büyük bir haksızlık olur.
Fakat lise çağında bir genç ile konuşuyorsam şunu diyebilirim:
“Sana iyi geleceğine inandığın, hayatında olumlu etkiler bırakacak olan ve ilerideki yaşamını sürdürmen için sana çok fazla imkan sağlayabilecek olan bir hayalin var ise onun yakasına yapış ve sana saydığım tüm bu ‘eğer’ler bir gün tersine dönene dek asla vazgeçme.”
15-16 yaşındaki bir genç tüm bunları anlayabilecek kapasitede olmasına karşın yine de onun da hayatı henüz tam manasıyla tanıyabilmesi için önünde uzun bir süre olduğunu varsayararak, “Bugün delicesine istediğin bir şeyi yarın büyüdüğünde sürdürmek istemeyebilirsin. Geçmişte arzuladığım bu hayal artık bana uygun gelmiyor, diye düşünmeye başladığın anda o hayalinden vazgeçmeyi bilmelisin. Çünkü eğer bize iyi gelmeyeceğine inanıyorsak, inan bana bazen bazı şeylerden vazgeçmek en hayırlısı olur.”
Yetişkin bir bireyle konuşuyorsam amaları, fakatları, lakinleri aradan çıkartır, daha dürüst ve yalın konuşurum. Eğerleri katmam, dümdüz anlatırım her şeyi. “Sana iyi gelmeyen hiçbir şeyin peşinden gitme” diye tek kelimede özetleyebilirim. Çünkü o artık kendini ve hayatı tanıyan bir bireydir, yaşamındaki olayların kendine ne gibi getirileri olabileceğini önceden düşünebilir.
“Sana iyi gelmeyen hiçbir şeyin peşinden gitme” diyebilmek, bu cümleyi kurabilmek, böylesine kapitalizm hırsıyla yanıp tutuşulan bir devirde herkesin harcı değildir.
Açık söylemek gerekirse benim her yaş grubundan okuyucum var, Değerli Okuyucum. Bunu göz önünde bulundurarak her yaş grubuna ayrı ayrı anlattım durumu. Siz kendinize, yaşınıza göre olan paragrafları okuyarak pay çıkarın ve hayatınıza öyle devam edin Değerli Okuyucum.
Son kez tekrarlayalım…
“Asla vazgeçmeyeceğim” değil!
“Bana iyi gelmeyen hiçbir şeyin peşinden gitmeyeceğim…”
Kendinize çok çok iyi bakın Değerli Okuyucum. Bir sonraki yazıma kadar size iyi gelmeyecek olan hiçbir idealinizi ısrarla sürdürmeyin, dileklerimle.
Sevgiler, saygılar.