Sevgili Dost,
Ahh Sevgili Dost,
Burası artık benim sizlere açık günlüğüm oldu. Uzun zamandır kaybolmuş hissediyorum kendimi. Bu ay biraz da bunu düşünelim istedim. Sahi, kaybolmuşluk nedir, Sevgili Dost? İnsan kendini, kendi yolunu nasıl bulur? Hiç bilmiyorum. Arıyorum. Aramak, bulmanın ilk adımıdır; hatta kaybolmak da var olmanın ilk adımıdır belki, kim bilir…
Kaybolmuşluk nedir?
Arıyorum, Sevgili Dost. İçindeki enerjiyi, isteği kaybeden Şule’yi arıyorum. Sevmekten, çabalamaktan yorulduğum bir dönemin kıyısındayım.
Denizi çok severim ama bu denizin kıyısı beni çok üzdü. Yoruldum. Çabalamaktan vazgeçmeyen bir Şule öğretmen var bu kıyıda. Lakin bu denizi yüzmeye gücüm yok. Çünkü henüz yüzme bilmiyorum. Boğulmaktan, çırpınırken sesimi kimseye duyuramamaktan korkuyorum. Yüzmeyi öğrenmem gerekiyor. Ama korkularım bunu da yapmama izin vermiyor. Çünkü ben bir Çalıkuşu’yum. Ağaçlara, toprağa, karaya alışık bir Çalıkuşu. Bırakın yüzmeyi, belki uçmayı bile unuttum…
Kanatlarım yerinde ama sanki kırılmış gibi. Kanat çırpacak gücü kendimde bulursam yeniden, belki uçup bütün kötülüklerin üzerini örteceğim kocaman kanatlarımla. Ama o gücü bulamıyorum. Yalnızlığımdan korkuyorum. Sanki özgürlüğümü yitirmiş gibiyim. Hareket edeceğim ama bir güç bana engel oluyor.
Sevgili Dost,
Konuştuğum bütün doğrular beni dokuz köyde evsiz bıraktı. Onuncu köyde kendime yer açtığım, tek başıma bir yuva bulmaya çalıştığım günleri yaşıyorum. Bütün korkularımın yakama yapıştığı, bütün yalnızlığımın beni hapsettiği bu onuncu köyde, yersiz yurtsuz kalmışlığımla düşünüyorum. Düşünüyorum, Sevgili Dost. Yanlış okumadın, yalnızlığımı düşünüyorum. Ölesiye savunduğum doğrularım uğruna yalnız başıma onuncu köyde kendime yer açmaya çalıştığım şu günlerde, pişman olmadığımı düşünüyorum. Çünkü bazı konularda tek bir doğru vardır. Doğruyla keyfimizce dans edemeyiz. Çünkü o, istediğimiz her yöne hareket etmez. “Buna değer miydi?” diye düşünüyorum. Değerdi, evet. Hayatım boyunca ilke edindiğim tek şey, elif gibi dimdik, dümdüz yürümek oldu çünkü.
Sevgili Dost,
Bütün korkularıma rağmen içimde yeşeren o minicik umudu yeşerteceğim. Ne zaman bu küçük, minicik umudu kaybedersem hemen öğrencilerimin minik gözlerine bakacağım. Çünkü onların göz bebeklerinin içinde harıl harıl yanan bir ateş var. Bu ateş, umudun ateşi. Umut… Bu dünyayı yaşanılır kılan en güzel duygu. Bütün kayboluşlarımın içinden umudumla çıktım.
Sevgili yazar Kemal Sayar’ın da dediği gibi: “Bin kapı kapansa da bir kapı açılır. Kazanılan bir şeydir umut; hayatın olanca zorluğu içinde tırnaklarınızla kazdığınız bir tünel, kurduğunuz doğru köprü, bulduğunuz doğru insandır.”
Hayır, Sevgili Dost, yapabileceğimi biliyorum. Hayatın bir yerinden tutacağım. Yüzemesem bile koşacağım ve isteklerimi, hayallerimi, sevgimi, enerjimi, heveslerimi, kısacası kaybettiğimi düşündüğüm her şeyimi yeniden yakalayacağım… ÇÜNKÜ ONLAR BENİM HAYATIM.
Evet, Sevgili Dost,
Ne demiş usta yazar: “Hayatın ödülü, hayattır.” Ödülümü hayatımla vermeliyim. Öyle bir hayat yaşamalıyım ki ödülüm hayatın kendisi olmalı. Her gün hayatla ödüllendirildiğim bu hayatta, kendime en güzel armağanım yine hayatım olmalı.
Korku ve endişeler yüzünden şimdide açacak çiçeklerimi soldurmamalıyım. Benim çiçeklerimin filizlenmeye, güzel kokular yaymaya meyilli bir yapısı var. İzin veriyorum çiçeklerime, mis kokulu çiçekler versin diye.
Evet Sevgili Dost, ben Çalıkuşu Şule Öğretmen. Sağlıcakla, huzurla, sevgiyle ve en önemlisi umutla kalın…