Daha Dün Gibi

Murtaza Kamar 558 Görüntüleme 1 Yorum
2 Dak. Okuma

Hayatın sürekliliği içinde zaman pek çok biçimde algılanabilir. Gözlerimizin önünden akıp geçen anlar, bazen öyle bir hızla geçer ki, geriye döndüğümüzde sadece hatıralar ve duygularla dolu bir geçmiş buluruz. Seneca’nın 49. mektubunda aktardığı derin gözlemler, zamanın algı boyutuna ne kadar bağlı olduğunu, kayıplarımızın ve hatıralarımızın bizde nasıl iz bıraktığını anlamamıza yardımcı olur.

“Gözümde tütüyorsun hep!” ifadesi, kaybedilen birinin insan ruhundaki derin etkisini güzel bir şekilde özetler. Ayrılış anlarının acısı, hatıraların tazeliği, zamanla unutulmaz bir biçimde zihnimizde yer etmiştir. Gözyaşlarını içine akıtmaya çalışan birinin duygusal mücadelesi, kaybın yalnızca fiziksel olmadığını, aynı zamanda ruhsal bir mücadele olduğunu gözler önüne serer. Her kaybettiğimiz an, sanki dün yaşanmış gibi canlıdır ve zaman, bu anların etkisi altında bükülür.

Seneca’nın düşünceleri, zamanın akışının yanıltıcı doğasına işaret eder. Günlerin telaşına kapılanlar için zaman, bir nehir gibi akarken, geriye dönüp bakanlar için bu akışın hızı daha belirgin hale gelir. Zaman, sıklıkla bir nokta veya kısa bir an olarak algılanır. Belki de hayatı dolu dolu yaşamanın sırrı, bu kısacık zaman parçasını fırsatlarla doldurmakta yatar.

Birçok insan, hayatta sürekli bir şeyler peşinde koşarken, gerçek yaşamın tadını almakta zorluk çeker. Seneca, bu noktada okuyucularına cesaret ve sükunet aşılamak istiyor. Ölümün varlığı, çoğu zaman korkutucu bir gerçek olarak algılansa da, bu bilgilendirici yaklaşım bizi yaşamaya motive eder. “Hayatın iyisi uzunluğunda değil, kullanımındadır” derken, hayatın değerinin süresinden ziyade, o sürenin nasıl yaşandığına bağlı olduğunu vurgular. Ancak bu noktada, Seneca’nın düşüncelerine dikkatlice eğilmek gerekir. “Uyanmayabilirsin” ve “Geri dönmeyebilirsin” gibi ifadeleriyle, hayatın belirsizliğine ve geçiciliğine dikkat çeker. Bu uyarılar, aslında her anın değerini bilmemiz gerektiğini bize hatırlatır. Hayat, her ne kadar kısa ve geçici olsa da, biz ona anlam katmakta ve içsel bir huzur yaratmakta özgürüz.

Sonuç olarak, zamanın durdurulamaz akışı içinde kaybettiklerimizin hatıraları ve yaşadığımız anların önemi, yaşamın gerçek özüdür. Seneca’nın öğretileri eşliğinde, kalplerimizi ve zihinlerimizi açarak, her anı daha değerli kılmak ve hayatı dolu dolu yaşamak mümkündür. Bu nedenle, geçmişteki kayıplarımıza, yaşadığımız anlara ve geleceğimize sahip çıkalım; her bir anı, bir hazine gibi değerlendirelim.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version