Değerini Bil

Gülşah Hizal 293 Görüntüleme 1 Yorum
3 Dak. Okuma

Hayat boyu değerimizi bilmeyen arkadaşlıklar, dostlar, sevgiler için kendimizi heba ederiz.

Her derdine koşan, her değine evet diyen bireyler haline geliriz. Üzülsek, kırılsak bile dile getirmekten korkarız. Bile isteye üzerine gideriz adeta üzüntünün. Kendini unutursun bu yoksunluğun içinde.

Hiç sordun mu kendine, neden ben değil? Neden öncelik kendimi sevmiyorum?

Bugün bu soruları kendine sor, Neden ben değil? Neden öncelikle kendimi sevmiyorum?

Bu his çocuklukta gelen sevilme ve değer görme arzusudur.

İnsanların seni sevmesi, sana değer vermesi için kendinden ödün vermeyi bırak.

Kendini sevmek ile başlasın ilk yolculuğun, bu sevgi önce seni sonra etrafını aydınlatsın.

Değerini bilmeyenin elinde heba olduğunu unutma. Bir şeyler geç olmadan farkına var.

Kendini sev ve değerli oldunuz farkına var. Bu farkındalıklar senin değerini anlayan kişileri hayatına topla, unutma elmasın değerinden kuyumcu anlar.

O zaman güzel bir hikaye devam edelim.

****************

Usta yıllarca yanında yetiştirdiği çırağının eline büyükçe bir pırlanta verir ve ona şöyle der:

– Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını öğren, gel bana bildir.

Çırak, elinde pırlanta bir bakkal dükkanına girer ve:

– Şunu alır mısınız? diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır, elinde evirip çevirdikten sonra:

– Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın, der.

Çırak teşekkür edip çıkar. Bir manifaturacıya girer. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü olarak semerciye gider:

– Buna ne verirsiniz? diye sorar. Semerci şöyle bir bakar:

– Bu benim semerlere iyi süs olur. Bundan kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm, der.

Çırak en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden birden ayağa kalkar:

– Bu kadar büyük pırlantayı nereden buldun? diye hayretle bağırır ve hemen ilave eder.

– Buna kaç lira istiyorsun? Çırak sorar:

– Siz ne veriyorsunuz? Kuyumcu:

– Ne istiyorsan veririm. Çırak:

– Hayır veremem, diye taşı almak için uzanınca kuyumcu:

– Ne olur bunu bana sat. Dükkanımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.

Çırak, onun emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini, anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Meslek erbabının yanına dönen çırak büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır.

Usta:

– Bundan ne anladın? diye sorar. Çırağının verdiği cevap çok ibretlidir:

– Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version