Öyle başını alıp gitmek kolay
Ya bir gün ol yerimde
Savurup atmak kolay
Koştum hep peşinde…
(Doğu Swag)
Şoför koltuğundaki adam loş ışıkların altında hızlıca volta atıp duran kadını hayal meyal seçebiliyordu. Birden yine belli belirsiz bir şekilde kadının önce durduğunu sonra yukardan kucağına düşen büyükçe bir poşeti arabanın bagajına attığını gördü. Kadın hızlıca gelip yan koltuğa oturduğu gibi hemen yola çıkmalarını istedi. Bu isteğe karşı çıkmayan adam ancak durdukları yerden iyice uzaklaştıktan sonra sorusunu sorabildi:
“ Abla, “sonra, sonra” dedin, sesimi çıkarmadım ama biz şimdi neyi taşıyoruz?”
“ “Zeitgeist” diye bir şey duydun mu ablacım?”
“Yok, ne demekmiş bu zaytgest mi her neyse?”
“ “Zamanın Ruhu” demek! Yani şimdi bizim için çok farklı gelen şeyler tarihin belli dönemlerinde çok normal karşılanabiliyordu ya da belki şimdi bize çok normal gelen şeyler ileride çok garip karşılanacak. Yani tarihi olayları değerlendirirken o tarihteki normalleri de göz önüne almak gerekir. Peki, “Radyum Kızları”nı duydun mu?”
“Duymadım abla, kim onlar?”
“Radyumun daha radyoaktif bir element olduğu ve radyoaktivitenin insana verdiği zararların bilinmediği dönemlerde saatlerin akrep ve yelkovanlarının boyanması için bir dönem radyum kullanılmış. Bu fabrikalarda çalışan kızlar ikna edildikten sonra fırçalar ile radyumu saatlere sürüyorlarmış. Ama bir süre sonra birçok rahatsızlık baş gösterince vazgeçilmiş ve sonra tabii ki yapılan araştırmalar ile ne kadar zararlı olduğu keşfedilmiş.”
“Tamam abla, bunu da öğrendim de konuya ne zaman geleceksin?”
“Hep konunun içindeyim ablacım ama bir hikaye daha soracağım, deniz yıldızını denize atan adamın hikayesini biliyor musun?”
“Onu biliyorum işte abla, “Deniz için bir şey değişmez ama denizyıldızı için çok şey değişir!” demiş değil mi?”
“Aynen, onu diyordum. Hatırlıyor musun bilmem, eskiden köyün bakkalına fırın ekmeği gelsin diye beklerdik, şimdi neredeyse nerede ekmek satılıyorsa köy ekmeği de satılıyor!”
“Abla, herhalde sabaha doğru bağlayacaksın konuyu!”
“Yok, hemen bağlıyorum. Yani zaman artık doğala dönüş zamanı, doğayı geri kazanmaya çalışma zamanı. Belki 3-5 hayvan kullanılan sinema sektöründe bile “hiçbir hayvana zarar verilmemiştir!” ibaresini ararken sen bu çağda hayvanlarla deney yapamazsın!”
“Abla, fabrikadan çaldığımız hayvanlar mı var arabanın bagajında şimdi?”
“Aynen, öyle! Bembeyaz ve masum tavşanları taşıyoruz!”
“Abla, siz koskoca fabrikayı nasıl… Fabrikadan nasıl… Abla, bunlar bizi kesin yakalarlar!”
“Yakalayamazlar!”
“Abla, sen nasıl bir organizasyonun içindesin, siz kaç kişisiniz? Fabrikadan mı korkayım, sizden mi korkayım? Beni neyin içine çektin sen ya?”
“Şimdi biraz sakinleşirsen hemen anlatıyorum! Bizim organizasyon küçük, aslına bakarsan sadece üç kişi!”
“Abla, kafayı mı yedin? Siz üç kişi ile nasıl koskoca fabrikayı dolandırdınız?”
“Ne dolandırması oğlum? 3-5 tane tavşan koskoca şirketi nasıl dokunur? Maddi, manevi hiçbir şey hissetmeyecekler! Yani sadece küçük bir uyarı ile küçük bir politika değişikliği istiyoruz. Öğrendikleri takdirde dahi soruşturma masrafı kaybettiklerinden daha fazla olur! Ama istiyorsan nasıl olduğunu anlatayım!”
“Anlat tabii abla, madem battık işin içine!”
“Her şey laboratuarda çalışan Hilal’in bir ay öncesi bir travma yaşamasıyla başladı. Tavşanın çektiği acıyı görünce mutlaka bir şey yapması gerektiğini hissediyor. Yani kendisini tavşanın yerine koyuyor ve dediğim gibi denizyıldızları gibi kaç tanesini olabilirse olsun oradan kurtarmaya karar veriyor. Sonra güvendiği birkaç kişiye açılıyor yavaştan. Bir kısmı işin içine girmeyeceklerini ama yaptığına da karşı çıkmayacaklarını ve göz yumacaklarını söylüyorlar ve bir şekilde ihtiyacı olan diğer iki kişiye ulaşmasını sağlıyorlar. Birisi güvenlikten Alp, diğer temizlikten Almila. Bu üçü karar alıp gözlerini kararttıktan sonra işte birbirleri ile hiç konuşmuyor hatta selamlaşmıyorlar bile ama dışarıda buluşup planı yapmaya başlıyorlar. En sonunda plan netleşince de benden ve ben de senden küçük bir iyilik istedim.”
“E çatlatmasana abla, plan neydi ki?”
“İlk önce laboratuara gizlice gerçek boyutuna yakın tavşan oyuncaklarını sokuyorlar. Sonra bu akşam Alp’in vardiyasında kameralar otomatik laboratuarın içini izlerken Hilal’in arkadaşlarından birisi bir sakarlık yapıyor. Tabii ki bu da planın bir parçası. Alp zaten beklendiği gibi bütün kameraları oraya çeviriyor. Bu arada Almila da içeri giriyor ve Hilal ile birlikte kafesteki tavşanların hepsini toplayıp bir poşetin içine atıyorlar. Kameralar tekrar tavşanların olduğu yere döndüğünde kafeste oyuncak tavşanlar duruyor. Ayrıca her zamanki gibi biyolojik atıklar tekerlekli çöp arabası ile laboratuarın dışına çıkıyor. Tabii aralarında belli olmayan bir siyah poşet içinde bizim denizyıldızları pardon yani tavşanlar bulunuyor. Böylece binanın dışına çıkan Almila yine Alp’in kameraları çevirdiği bir anda siyah poşetten kurtuluyor! Aklına yattı mı bari?”
“Yani kısmen yattı ama aklıma yatmasından daha önemlisi poşet bize bir şekilde bize ulaştı! Asıl soru şirket ne zaman uyanacak ve sizinkilere bir şey olacak mı?”
“İçeride cep telefonu kullanamıyorlar. Onun için vardiyalarının bitmesini beklemek zorundayız. Ama dediğim gibi zaten sadece tavşanları kaçırdık. Şirket sırlarına ya da imajına zarar vermedik. Onlar da kapatmayı seçeceklerdir. Ya da en kötü durum senaryomuza göre içlerinden biri ya da hepsi itirafçı olup işten atılmayı göze aldılar zaten. O durumda da tavşanları dışarıdaki çöpten mesai çıkışı aldıklarını söyleyecekler. Bizim durduğumuz yer kör bölge zaten tam orayı gören kameralarda nasıl olduysa arıza varmış!”
“Vallahi abla, ne diyeyim bilemedim. Şimdilik sadece helal olsun! Daha ne kadar yolumuz var? Bir an önce gidelim şu evine de havuçlarına ulaşsın tavşancıklar!”
“Bak seni bir konuda daha kandırmışlar!”
“Yine ne oldu acaba?”
“Tavşanlar sana inandırıldığı kadar havucu da sevmiyorlar. Hatta çok havuç yemek onlara zarar veriyor!”
“Dur ya, bir de zarar mı veriyor?”
“Hem de sadece günde bir havuçtan fazlası. Havuçta fazlaca şeker var!”
“Hadi ya! Var mı başka böyle bilgi abla, ortamlarda satayım!”
“Hadi, bir tane daha söyleyeyim! Tavşanları yakalamak niye zordur biliyor musun?”
“Niye zormuş abla?”
“Çünkü tavşanların gözleri 360 derece görebilir!”
“Hadi ya! Yalnız bir şey söyleyeyim mi? Siz de planı yaparken 360 derece bakmışsınız. Çok kusursuz plan olmuş!”
“Hadi inşallah, öyle olmuştur!”