21. yüzyıl, iletişim çağı olarak adlandırılır. İletişimin bir çok farklı yolları olsa da en çok kullanılan sözlü iletişim ve dolayısıyla “dil” dir. Dilin lisan anlamı olduğu gibi konuşmamızı sağlayan ağzımızdaki kemiksiz et parçası, organ anlamı da mevcuttur. Ve Farsçadan lisanımıza girmiş “dil” sözcüğünün de gönül anlamı mevcuttur. Gönül, soyut bir kavram olsa da fiziksel olarak kalp anlaşılır ki o da yine kemiksiz bir et parçasından ibarettir.
Dilden dile, dediğimizde birkaç anlam, veçhe karşımıza çıkar. İlk olarak ağzımızdan çıkan sözün muhatabımızın kulağına, aklına ulaşan mesaj gelir. Bu yönü ile soğuk bir iletişim gerçekleşir ve muhatabımızda karşılık bulma, mesajımızın gerekliliklerinin anlaşılması, yerine getirilmesi ve kalıcı olması, karşımızdakinde tesir oluşturması ihtimali de zayıftır. Yani ağızdan çıkanın kulaktan dönmesi ihtimali oldukça yüksektir.
Oysa gönül alamı ile dilden çıkan söz, mesaj hem bir sıcaklık hem bir samimiyet içerir. Muhatabımızda makes bulması ihtimali de çok yüksektir. Yani gönülden (dilden) çıkanın gönle (dile) ulaşması ihtimali oldukça yüksektir. “Kalpten kalbe giden bir yol vardır.” sözünün anlatmak istediklerinden birisi de bu durum olsa gerek.
Mevlana’nın bir sözü, “Akıllı insan; düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünmüştür.” şeklindedir. Gerek aile içi, gerek iş hayatı, gerekse sosyal hayatımızda iletişim kazaları yaşamamak, doğru anlaşılmak, mesajlarımızın muhatabımızda karşılık bulması için;
- Ağzımızdan çıkacak sözlerimizin akıl ve gönül süzgecinden geçmiş olması,
- Muhatabımızın seviyesine uygun olması,
- Gereksiz sözcüklerin elenmiş olması (laf kalabalığına mahal verilmemesi),
- Yumuşak bir tonda ifade edilmesi,
- Yerinde ve zamanlamasının iyi seçilmiş olması
kriterlerine dikkat edilmelidir. Ve belki de en önemli olanı iyi niyet ve samimiyet içermesidir.
Velhasıl “Ağızdan çıkan kulaktan döner, gönülden çıkan gönle gider.”
Gönüllere ulaşması ümidi ile hoşça bakın zatınıza…
Konuk Yazar: Serkan FIRAT