Dinlenilme, çoğu zaman en istenendir; şifadır, çaredir insana. İnsan duyulmak ister, “Anlatayım, dinlensin,” ister. İhtiyacı olan tek şey, biri tarafından dinlenmektir. Dinleyen için “ne kolaydır” diyemem; zordur dinlemek, irade isteyen bir iştir. İspat çabası olmadan, sabırla karşıdakini pür dikkat dinleyecek, anlayacak, gözlerinin içine bakacaksın. O anlattıkça anlatacak, sen kendi içinde hissedeceksin duygularını ve de sabırla devam edeceksin onu duymaya.
Mevlâna: “Söz söylemede yücelik aramayın; dinlemek, söylemekten yeğdir,” diyerek dinlemenin önemini ifade eder. Dinlemek zor olandır, fakat en küçüğünden en yaşlısına kadar insanlar dinlenilmek, duyulmak, kabul edilmek ister. Bir bebek, kendini fark eder etmez fark ettirmek de ister; sesler çıkarır, kendini ifade eder ve birileri onu görüp duysun ister. Bir yaşlı hep anlatmak ister; “Ben buradayım, yaşadım, gördüm,” der ve bunların bilinmesini ister, dinlenildiğinde daha da fazla anlatır. Tüm sosyal medya mecraları, insanın bu bilinme ve dinlenilme isteğini bir nebze karşıladığı için de bu kadar ilgiliyle karşılanıyordur esasında. İnsanlar sosyal medyada duyulup, görülüyor, dinleyecek ve anlatacak birilerini bulup var olduğunu kanıtlıyorlar. Var olmak, kabul edilmek insan için fazlasıyla önemli.
“Kimsenin olmadığı bir ormanda devrilen bir ağaç ses çıkarır mı?” diye meşhur bir soru vardır. Kimsenin olmadığı ormanda çıkan o sesi biri duymadığında bir anlam aranır mı? Ya da insan o sesi dinlediğinde, bilinci ile bir şeyleri fark ettiğinde neler değişir? O sesi insan duymadığında bir anlamı olup olmadığı tartışılır. Ağacın böyle bir kaygısı elbette ki yoktur ama insan için bu kaygı mevcuttur. Mevcut olmasa, yüzyıllar öncesinden eserler bırakmazlardı günümüze. Resimler, yazılar, geleceğe notlar… Likya şiiri de bunu kanıtlar niteliktedir: “Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın. Kestiğim taşları, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın ve göreceksin ki binlerce yıl öteden, parmak izlerimiz değecek birbirine…”
“İnsan, doğal olarak bilmek ister,” der Aristoteles. “İnsan doğal olarak bilmek ve bilinmek ister,” diyerek ekleme yapıyorum. Yaptığı eserin kenarına imzasını atan o kişinin adını şu an biliyor olmamız, bu isteğin göstergesidir.
Dinlenilmek, bilinmek için önce dinlemeyi bilmek gerekir. Adım adım dinleme yoluna girmek gerekir. İlk adım, etrafımızda doğaya ait tüm sesleri dinlemekle başlar. İkinci adım, diğer tüm insanları; yaşlı, genç, bebek demeden dinlemekle devam eder. Üçüncü adım, kendini dinlemektir, içe bakıştır. Son adımda da kendi içinde var olan yaratıcıyı dinleyip duymaya çalışmakla devam eder.
İyi bir dinleyici, aynı zamanda iyi bir anlatıcıdır. İyi bir anlatıcı da iyi bir bilinendir ve insanlar bilinmek ister.