Arapça’da “âmene” fiilinin birinci tekil şahsı olan ve “inandım” mânasına gelen ‘âmentü’, Kur’an’da üç yerde, söz sahibinin imanını açıklarken kullandığı bir ifade olarak geçer.[1] Sezai Karakoç ‘Diriliş Neslinin Amentüsü’nü tanımlarken kullandığı bir cümlede, “Bir orman sesidir neslimin amentüsü. Bir orkestra zenginliği ile yüklü, anlamca ve eylence” diyerek, bu amentünün bir toplum meselesi, bir eser akidesi, tarihî şuur ve hakikati söyleme meselesi olduğunu belirtmiştir. Bu amentü, “İyiliği emretmek ve kötülüğü menetmek” yolunda ilerlemektir. Bu yol ise Allah’ın dünyadaki halifesi olan diriliş eri olmak ile başlamaktadır. Daha ilk sayfalarda da ‘kendimin bir diriliş eri olduğuna inanıyorum’ diyerek, iyilik cephesinde bir savaş adamı olduğunu defaatle dile getirmiştir üstad Sezai Karakoç. Bu savaş, ona göre topla tüfekle değil, ruh ile yapılan bir savaş, bir manevi direniş ve diriliş merhalesidir.
“Amentü” ile arşa çıkardığı bu diriliş bayrağını, bir zihniyetin, bir medeniyetin, bir hayat tarzının tam merkezine konumlandırır Karakoç eserinde. Vücudunun daima ruhu ile kara ile akın savaşında Mutlak Yaratıcı’yı temsil ettiğini düşünür. Ruh, sürekli Allah’ın huzurunda olma çabası içinde olması gerekir onun fikrine göre.
Üstada göre ‘Diriliş’, ruhun açtığı doyumsuz savaşı sürdürme ve sürekli olarak bu savaştan başarılı çıkmak demektir. İnkâr ona göre, adeta ruhun karamukları, zakkumları, şeytanlarıdır. Davamız ve davamız için kavgamız, her koşulda hakikat davası, hakikat savaşı olmalıdır. İslâm ülkelerinde yeni bir nesil yetişmektedir. “Bu, Diriliş Neslidir” diyor Sezai Karakoç ve o günün geleceğine yürekten inanıyor. Bizler Diriliş Nesli neferleri olarak inanalım (Amentü) ve gayret gösterelim (tâat) ki İslama yakışır bir toplum inşaası vücûda getirelim. Peşin hükümlere, zahire ve kelimelerin dış anlamlarına saplanıp kalmayı hem kendisine hem diriliş nesli kardeşlerine bir disiplin borcu olarak görür. İlmi daima rehberi olarak görür. İslam Milletinin düştüğü cehalet, acı bölünme, maddi ve manevi batış hali üstad Sezai Karakoç’u tarifsiz sıkıntılara düşürür ama yine de Allah’ın rahmeti ile ümitsizliğe düşmekten kurtulunacağını söyler. Ayrıca üstadımız, kendisini erdem sitesinin işçisi olarak görür; kapitalist ve komünist siteler gibi zulüm sitelerini yıkmak ister. Bu yüce İslam milletinin bilinçleneceğine, uyanacağına büyük bir inançla inandığını defalarca dile getirir eserinde.
Üstad, kitabını on üç bölüm ve bir sonuçtan meydan getirmiş, dirilişi bir inanç ve varoluşu bir aşk olarak nitelendirmiş, prensiplerini ona göre ele almıştır. Bu prensipler aşağıdan yukarıya birlik ideali ile politik birliğe yani Darü’l-İslam’a, politik birlikten Tarih birliğine; oradan kültür birliğine ve adeta bir nakış işler gibi kültür birliğini de millet idealine dönüştürme yolunda Sezai Karakoç’un Diriliş idealini gerçekleştirmesine zemin olmuştur. En sonunda ise İslam Medeniyetinin Dirilişi’nin şemasını kısım kısım o zemine nakşetmiştir. Yalnız amentü ile birlikte tâat de gereklidir: inanç ve itaat. Meşhur Osmanlı âlimlerinden Muhammed Hâdimî, “Her türlü sıkıntı, belâ ve musîbetten kurtulmanın yegâne yolu, Kur’ân’a sarılmak ve onu hayâta tatbik etmektir. İbadet ve tâatlere devam edin!”[2] diyerek ruhen ve bedenen Allah’ı zikir ile meşgul olunca dert ve kederden halas olunacağını dile getirmiştir.
Hakikat davası,
Hakikat kavgası,
Hakikat savaşı.
Sezai Karakoç’un ruhu hakikate susamıştır. İslam’ı öğrenmek ve daha derinden kavramak için, İslam medeniyetinin manevi yapı cephesini tanımak için gece gündüz çalışır. Ona göre manevi yapıyı inkar edenler ve gereğinden fazla darlaştıranlar bir gün materyalizme saplanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. İslam’ın orta yol olduğunu, aşırılıktan kaçınmak ve bu şuur ile hareket etmek gerektiğini hayati önem olarak görür.
Diriliş nesli ile Amentü,
Diriliş nesli ile Tâat.
Sadece Hak için sesini yükseltmek bu dünyada,
Bu dünyada sadece Hak için direnmek,
Diriliş Amentüsü ile Diriliş kentinde gerekirse taş taşıyarak, harç taşıyarak geleceği inşa etmek, Peygamber sancağını yere düşürmemek gerek bizlere.
Bu varoluş hikmeti ile bu sancak, Allah’a inanma sancağıdır Karakoç’a göre. Bu sancak altında haşrolmak ümidiyle, selam ve dua ile.
Kaynaklar:
[1] Yûnus 10/90; Yâsîn 36/25; eş-Şûrâ 42/15.
[2] (Bkz. Hâdimî, Mecmûatü’r-Resâil, s. 112, 194, 200)