1890’lı yılların başında Stuttgart’taki bir klinikte Alman Profesör Rudolf Berlin tarafından tespit edildiğinde, aslında bunun bir hastalık olup olmadığı pek bilinmiyordu. Rudolf Berlin, hastalarıyla geçirdiği dönemlerde bazılarının sözcükleri okurken zorluk çektiğini, bazı hastaların harfleri ters okuduğunu, bazılarının ritmik sayıları karıştırdığını tespit etmiş olmasına rağmen henüz bu duruma bir isim koymamıştı. Bu durumların dışında, bu sorunları yaşayan hastalarda zayıf hafıza ve konuşurken zorlanma gibi belirtiler de mevcuttu. Alman profesör, bu durumla ilgili çalışmalarını ilerletti ve bir süre sonra bu durumun, yeni bir psikolojik hastalık olmasının ötesinde, insanların yaşamla entegrasyonunu engelleyen ve öğrenmeyi geciktiren bir tür öğrenme güçlüğü olduğunu tespit etmiştir.
Disleksi, nörolojik bir rahatsızlık olmakla birlikte, kelimeleri veya sayıları meydana getiren sembollerin tam olarak algılanamaması şeklinde tanımlanabilir. Bunun yanında, bu tür rahatsızlığı olan kişilerde öğrenilmiş kavramların hafızada kalma süresi daha kısa olduğu için öğrenme, normal kişilere göre daha yavaş ilerler.
Halk arasında yaygın bir inanış olan disleksinin, bir öğrenememe sorunu olduğu düşüncesi tamamen yanlış bir bilgidir. Çünkü bu tür bir sorun yaşayan kişilerin hiçbir zaman öğrenemeyecek olmaları gibi bir durum söz konusu değildir. Öğrenme güçlüğü çeken kişilerin sorunu, hiçbir zaman öğrenemeyecek olmaları değil, bu bilgileri diğer insanlara göre daha geç bir zaman diliminde öğrenebiliyor olmalarıdır. Ve belirtildiği üzere, bu kişilerle yapılacak doğru çalışmalarla hayatlarını kendi başlarına idame edebilecek bir duruma gelmeleri pekâlâ mümkündür.
Bunun için her rahatsızlıkta olduğu gibi erken teşhis çok değerlidir. Zira, ileri ki yıllarda tespit edilen disleksi durumu, erken yaşlarda tespit edilenlere nazaran daha uzun bir uzman desteği gerektirir. Bu sorunu yaşayan bireylerin dışarıdan gözlemlenebilen bazı belirtileri vardır. Bunlar:
- Konuşurken veya bazı kelimeleri ifade ederken zorlanma,
- Kendi isminde yer alan harfleri tanıma problemi,
- Harfleri veya sayıları karıştırma,
- Benzer harflerin yönünü ters yazma,
- Özellikle kısa süre önce öğrenilen alfabetik unsurları hafızasında tutamama,
- Kafiyeli ifadeleri öğrenmede güçlük,
- Yüksek sesle okumada çekingenlik,
- Kötü bir el yazısı.
Çocuklarımızda, bu ve buna benzer belirtiler fark edildiği anda vakit kaybetmeden bir uzman desteği almak ve kendi gerçeğinin farkında bir ebeveyn olarak bu durumu öncelikle kabul etmek, çocuğumuza yapabileceğimiz en önemli destektir. Bundan sonra ise bu alanda yeterli alan bilgisine sahip kişilerle birlikte çocuğumuzun yaşamla entegrasyonunu sağlamaya çalışmak en büyük görevimiz olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, disleksi bir hastalık değildir. Bireyin yaşamla koordinasyonu sırasında yaşadığı bir tür zorlanmadır. Ve kişinin bu sorunu aşması için yapılması gereken sabırlı ve uzun bir eğitim desteğidir.