Do-ku-na-maz-sın

Murat Tepeler 673 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Doksanlarda meşhur olan ünlü şarkıcı M.C. Hammer “U Can’t Touch This” dediğinde ona kimse inanmamıştı. 🙂 Ama sanatçı haklı çıktı! Gerçekten ne kadar uğraşırsak uğraşalım, atom ölçeğinde hiçbir şeye dokunamıyoruz. Sadece oda değil kendimizi katı nesneler olarak düşünüyor olsak ta aslında bu da büyük bir yanılsama…

Durun! Durun! “Ne saçmalıyor bu adam?” demeden önce konuyu açıklamama izin verin lütfen. 🙂

Evrendeki tüm maddelerin atomlardan oluştuğu yüzyıllardır bilinen bir gerçek. Aşağı yukarı yine herkesin aşina olduğu o modelde olduğu gibi hepimiz ortasında bir çekirdek ve etrafında deliler gibi dönüp duran elektronlardan meydana gelen atomlardan oluşuyoruz.

Son gelinen noktada artık şunu biliyoruz ki çekirdek etrafında dönmekte olan elektronlar görünmez bir güç kalkanı oluşturmakta ve bu sayede çekirdek hiçbir zaman hiçbir şeye temas edememektedir. Bir düşünün, tüm atomlar da böyle bir kalkan olduğuna göre bu bariyerler sayesinde iki atomun birbirlerine dokunması mümkün olmamaktadır. Bu güç kalkanlarının birbirlerini itmesi yüzünden; aslında sadece bir enerjiden oluşan maddeleri, katı olarak algılıyoruz.

Durumu biraz daha karmaşık bir hale getirelim mi? Aynada her gün kendimize baktığımızda gördüğümüz şey aslında ışığın yansıma süresi sonucu geçen saniyenin milyarda biri önceki halimizdir. Bizler aslında elektronların birbirilerini itmeleri yüzünden titreşen varlıklarız. Bu titreşme laboratuvar ortamında ispatlanmıştır. Bizler elektronların birbirini itmesi sonucu katı olduğumuzu düşünüyoruz. Yere basmamız, bir şeyleri kaldırabilmemiz hep elektronların birbirlerini sevmemesinden dolayı ve bu yüzden birbirlerini itmesi sonucu oluşmakta. Beynimizin bir hediyesi olarak bizler de bu durumu var oluş olarak algılıyoruz.

Tabi milyonlarca yıldır çalışan bu sistemi yargılamıyorum. Nesneleri katı olarak algılamakla da hiçbir sorunum yok. Peki, bütün bunları size niçin mi anlattım?

Madem aslında birbirinden bağımsız atomlardan meydana geliyoruz. Tüm bunları özelliklerini kaybetmeden birbirlerinden koparmakta sandığımız kadar zor olmasa gerek. Bundan ne mi kastediyorum?

Artık bu bilince ermeye başladığımıza, yani aslında enerjiden oluştuğumuzu görmeye başladığımıza göre genel olarak ışınlanma diye bildiğimiz moleküler aktarım ya da daha doğrusu atomsal aktarım giderek daha çok mümkün olmaya yaklaşmış olmuyor mu? Hatta kuantum çalışmalarında elde edilmeye başlayan büyük başarılar nesneleri bileşenlerine ayırıp bir kazağın örülmesi gibi yoktan meydana getirilmesinin hiçte imkânsız olmadığını göstermekte.

İnsanoğlu çok yakın bir zamanda yüz yıldır hayal ettiği bu yolculuk ve üretim biçimine ulaşacakmış gibi görünüyor. Belki bir yerle de birkaç çılgın bunu çoktan başarmış bile olabilir. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz.

Teması kesmeyelim canlar. 🙂 Siz dokunabilirsiniz… 🙂

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version