Suya bakarken kendine ışık tutabilir mi insan? Bulanıklığın ardındaki umut balıklarını görmeyi başarabilir mi sahi? Bulandı içim dışım diye bırakmalı mı yahut kendini? Karanlık ormanların ortasından geçip pırıl pırıl göğe ve yere bakabilir mi çıplak gözlerle? Ve yeniden, mavi yeşil elbisesiyle süzüm süzüm süzülen edalı denizin içinde bulabilir mi kendini?
Taşlara oturmuş kendini bekleyen Dodo’ya seslendim, ne yapıyorsun burada öylece oturmuş? Dodo başını çevirerek tebessümle baktı, sonra yine döndü mavi yeşil denize. Duydu mu duymadı mı anlamadım. Yoksa konuşamıyor muydu? Dilsiz miydi? Anlamak için yeniden seslendim hey sen, sana söylüyorum. Dodo bu defa başını bile çevirmeye tenezzül etmedi. Büsbütün sinirlenecekken dizginledim kendimi. Ya sahiden dilsizse hatta hem dilsiz hem sağırsa… Bunu anlamanın tek bir yolu vardı yanına kadar gidecektim. Yürümeye başladım. Ben yaklaştıkça sanki uzaklaşıyor gibiydi Dodo. İnsan yaklaştıkça tanır ya hani, ben yaklaştıkça Dodo mu değil mi seçememeye başladım.
Kendini bulmayı beklerken kendinden kaçar ya insanoğlu bazen, işte öyle bir şeydi yaşanan. Kolay mıydı kabul etmek yaşadığın her şeyi; alıp da içine benim demek, sarıvermek. Bağrına basmak kolay mıydı yaşanan onca kederi, derdi tasayı… Kaç defa yüz üstü bırakıldın kim bilir? Ve bilmem kaç defa kar yağdı o pek bir güvendiğin dağlara… Hepsinden öte sağlıkla sınandın mı mesela, sevdiğin birinin yahut senin nefes alamadığınız oldu mu sahi…
Hayattaysan ve bu satırları yazıyorsan en nihayetinde yaşıyorsun demektir, sınansa da bedenin ve ruhun. Peki ya sevdiğinin elini son kez tuttun mu, gördüğün gözleri bir daha göremediğin oldu mu mesela? Onlu anılar mı kaldı geriye yalnızca? Yahut sesi bile silinmeye yüz tuttu mu kulaklarından? Anılar birer birer silinmeye başladı mı hafızandan ve geriye kalan yalnızca beraberce yaşanan duygular mı artık? Göz yaşı mı kaldı geriye, acı tatlı hatıraları onlar mı silip süpürüyor gönlünün kaldırımlarından?
Dodo, Dodoo duy beni(!)
Sevdim ben, acı tatlı ne varsa kendimi…
Sevdim, senli benli yarınlarda seni…
Kendimden kendime bir yolculuk benimkisi..
Kendimi bulmadan nasıl bulurum seni Dodo?
Seni görmeden sana yanmadan sana kanmadan nasıl başlar bir sonraki hikaye?
Dağların ötesi mi, şu tepenin gerisi mi bilmem(!)
“Bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir” dememiş miydi hem Sokrates?
Lakin benim bildiğim, “Bir ben var ki benden içeri” diye ekler Yunus Emre.
“Bir ben ki içim dışım sen, nasıl seni bilmezem ben” diye ekler keyfe keder gönlüm.
Ah Dodo bir seher vakti sana dokunsam, kendime sarsam ve yoluma ışık olanın ışığı olsam ya en nihayetinde..
Mümkün mü sahi?
Dip Not:
Sokrates:
“Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözü ile tanınan Sokrates, sofist geleneğin içinden gelmekle beraber ona karşı çıkar. Sofistlerin doksa’sına karşı episteme’yi savunan filozof, gerçek bilginin evrensel olduğunu savunur. Ona göre bilgi bir ve tektir. Üstelik tek tek her bireyin özünde bulunur.
Yunus Emre:
Yunus Emre’nin insanı merkeze aldığı ancak başka insanlardan bahsetmek yerine kendisini eleştirdiği, kendisine öğütler verdiği, kendi aczinin farkında olduğu görülür. Bu felsefesini, “Bir ben vardır bende benden içeri” deyişi ile özetleyen Yunus, insanın yeryüzünde Tanrı’nın bir parçası olarak var olduğunu ifade eder.
Dodo: Kendiliğin kahramanı.
Çok güzel. Çok başarılı…..
Çok teşekkürler 🙏🏼
Çok güzel canım benim
Teşekkürler güzel bakıp güzel gören güzellik ❤️