Doğanın ayrı bir gücü vardır, gökle yer arasına sığamayacak bereketi, gördüğünün ötesini düşündüren görkemi… Her mevsimin baş döndüren görsel şöleni… Mimarının tek bir ayrıntıyı gözden kaçırmadığı, aşıklara, yaralılara, umutsuzlara, mutlulara, mutsuzlara ilham veren eşsiz sanatı.
Baktığında gerçekleri, gözlerini kapadığında gerçeklerin ardındakini görüyorsun! Bir zamanlar en sevdiğim mevsimdi ilkbahar!
Gökyüzü yağmurun ardından göz kamaştırırken, yüzüme vuran serin meltemler Kalbime huzur gibi eserdi. En mutlu ve neşeli günlerimi hatırlarken hep aklıma ilkbahar gelirdi. Ben en büyük aşkı her zaman doğayla yaşardım. Çünkü bilirdim ki, yaradanın varlığının kanıtıydı. Doğanın görseli, atmosferi ve sesi…
Ne zaman bahar gelse on beş yaşındaydım. Otuzumda dahi..! Güller, papatyalar, meyvesini verecek olan çiçeklenmiş ağaçlar, ilk aşk heyecanı gibi hissettirirdi, her gördüğümde. Kalbimde ne acı varsa bir köşeye çekilirdi doğayla iç içeyken!
Şimdi yılları geride bıraktığımda anladım ki, ben sonbaharları da seviyormuşum. Sabah gün ağarırken yaptığım doğa yürüyüşlerinde fark etmiştim bunu! Sararmış yapraklar, yüzünü asmış gökyüzü, ve bu defa yüzüme sertçe esen rüzgar büyüdün der gibiydi. Doğaca…!
Boynunu bükmüş dallar, sararmış solmuş yapraklar, inceden yağan yağmurun ardından ayaklarıma bulaşan çamurlar, işte bu hayat diyordu sanki.
Hissediyordum! Her başlangıcın bir sonu olduğunu, her zorun bir kolayı, huzurun yokuş çıkmadan elde edilemeyeceğini!
Peki hayat ilkbahar ve sonbahar arasında mıydı? Benim için evet! Öyleydi… Kışları imtihanlara, yazları da hep boş hülyalara benzetmişimdir. Hep bu iki mevsimin hızlıca döndüğünü fark etmişizdir. Değil mi?
“Takılma” diyordu içimden bir ses, mevsim dönüşlerine. Dilersen dört mevsimi bir ömre sığdırırsın, dilersen bir ömrü tek mevsime! Anlamam için bedel ödemem gerekiyordu. Yada ödediğim bedelleri toplayarak, kışa saklamam! Yoksa her vurgunu unutursam donarak ölürdüm… Hani önce kalbin soğur ya! sonra donarsın, işte tam da öyleydi. Ölmüşe de çare olmayacağından, soğuduğun vakit uzak durman gerekti.
Aslında lazım olur diye hep yüreğim de kırgınlar odasında saklarım soğuduklarımı! Donmaya niyetim yok çünkü! İnsanız işte! İki mevsim arası olan ömrü hep bahar tadında yaşamak istiyoruz. Ama olmuyordu… Ben elli altmışa gelsem de ilkbaharlar da hep on beşlik edasında olacağım kesin!
Ve doğayla hep aşk yaşayacağım mucizeleri gördüğüm sürece! Lakin sonbaharlar da esmeye başlamıştı artık inceden inceye, elime, yüzüme!
Ne kadar ilk baharı sevsem de… Aslında artık sonbaharı da seviyordum. Yaşamak kadar gerçekti çünkü! Ve ölüm kadar gerçek! Ben aşıktım doğaya, doğada seyrettiğim yaradanın varlığına! Sonbaharı da sevmiştim! Gençliğimin sonbaharında…
Aşk, boyun eğmekti çünkü, doğayı yaradana! Yağmurla toprak buluştuğun da burnum da tüterdi özlemin kokusu… Suların çağlaması, kuşların zikri, gecenin sessizliği, ay, güneş yıldız derken, her detay bir sanat eseriydi.
Ben doğayı seyrettiğim günden bu yana hiç bir acıya aldırmıyorum! Her şey geçiyor ömür gibi…
Yürek sesiniz hiç susmasın. Çok güzel bir yazı okudum.
Aşk, boyun eğmekti çünkü, doğayı yaradana! Yağmurla toprak buluştuğun da burnum da tüterdi özlemin kokusu…
Bu güzel eserin değerli kalemini kutluyorum