Doğu Türkistan kamplarında kısaca hangi vahşi uygulamalar yapılıyor demiştik, eklemeler ve eksiltmelerle bir kez daha analım;
- Yaz aylarında sadece iç çamaşırıyla taş üzerinde, kış aylarında ise çıplak ayak buz üzerinde bekletme,
- Dayak,
- Elektrik şoku verme,
- Hastalık durumlarında müdahale etmeme,
- Uykusuz bırakma,
- Uzun süre hücre hapsinde tutma,
- Uzun süre kelepçe ve pranga ile bırakma,
- Uzun süre kafasında siyah çuval olduğu halde bekletme,
- Tuvalet ihtiyaçlarının giderilmesini kısıtlama,
- Aşırı kalabalık odalarda tutma,
- Aç ve susuz bırakma ya da yeterli yiyecek vermeme,
- Su tanklarına daldırma ya da soğukta üzerine soğuk su dökme,
- Kadınlara toplu tecavüz ve bu tecavüz sahnesini erkek tutsaklara izletme,
- Ana dillerinin konuşulmasını yasaklama,
- Çin’in kırsal kesimlerine köle işçi olarak götürülüp, zorla ücretsiz çalıştırılma,
- Mahkumların kalp, kornea, akciğer, karaciğer gibi organlarının çalınması,
- Tutukluların çocuklarının izini kaybettirmeleri,
- Doğu Türkistanlı kadınların kısırlaştırılması…
Peki 24 saat bir toplama kampında nasıl geçiyor?
06:00-07:00 Kahvaltı = su (kalitesi belli değil) ve buharda pişirilmiş hamur verilir.
07:00-11:00 ÇKP sloganlarını içeren siyasi beyin yıkama dersleri yapılarak ‘Ben çinliyim, çinli olmaktan övünç duyuyorum, yaşasın ÇLP’ gibi sözleri olan marşlar söyletilir.
11:00-12:00 Mahkumlardan ‘Hayatımı ÇKP için feda ederim’ tarzı sloganların tekrar tekrar söylemeleri ve ezberlemeleri istenir.
12:00-14:00 Kahvaltı ile aynı olan öğlen yemeği verilir.
14:00-16:00 ‘Eğer ÇKP olmasaydı yeni Çin olmazdı’ gibi marşlar söyletilir.
16:00-18:00 Suçunu itiraf etme oturumu gerçekleştirilir. Artık Müslüman değilim itirafı gibi…
18:00-20:00 Kahvaltı ile aynı olan akşam yemeği verilir.
20:00-22:00 Kollar yukarıda, yüz duvara dönük olarak hatalarını düşünme talimatı verilir.
22:00-00:00 Tekrar öz değerlendirme yaptırılır. ‘Ben artık Müslüman değilim’ gibi…
00:00-01:00 Ayakta düz bir şekilde bekletilir.
01:00-06:00 Sağ taraf üzerine uyumaya müsaade verilir, uyku sırasında kıpırdamak ise yasak.
Vahşetin yuva bulduğu Doğu Türkistan’da kamplar dışında hayat kısaca nasıl?
Kamp dışında yaşam sürdüklerine bakmayın. Çünkü açık ceza evinden hallice olan evlerinde ellerinden gelen, hayata tutunmak adına nefes alıp vermek sadece!
Öncelikle her evin girişinde QR kod var ve hem ev sahipleri hem de misafirler eve giriş çıkışta bu QR kodlarını telefonlarına okutmak zorunda. Bunun için özel bir telefon uygulaması da var. Ve her Uygurlu kardeşimiz bu uygulamayı telefonlarına indirmekle yükümlü. Yine bu uygulama Uygurlu kardeşlerimizin telefonlarındaki yazışmaları, konuşmaları kısacası tüm aktiviteleri depoluyor ve Çin güvenlik kurumuna iletiyor. En ufak bir şüphe tespit edilirse, kardeşlerimiz kamplara gönderiliyor.
Bunun yanında kardeş aile projesi de var. Bu projenin açılımı ise Çinli erkeklerin Uygur ailelerin evlerini, damdan düşer gibi işgal etmesi. Burada amaç Uygurlu kızların Çinliler ile zorla evlenmesini sağlamak. Şayet kız evlenmek istemezse hem kendisi hem anne, babası ve kardeşleri toplama kampına götürülmekte. Hedefleri ise Çin nüfusunu arttırarak Uygur nüfusunu doğal yollarla azaltmak maalesef…
Hemen hepimiz Polonya’daki, Almanya’daki Nazi toplama kamplarını çok duyduk, izledik ve okuduk değil mi? Yahudilerin yaşadığı soykırıma hakim olduğumuz kadar Müslüman kardeşlerimizin maruz bırakıldıkları baskı ve zulme ne kadar hakimiz, kendimizi hiç yokladık mı? Yeterince umursadığımızı da, dua ettiğimizi de, hayıflanıp üzüldüğümüzü de sanmıyorum. Müslüman dünyasının içinde bulunduğu vasat ve ezik durumun kendine bile faydası dokunmazken, yardımlaşma ve diğerkamlık duygularının harekete geçip de şu haksızlıklara bir dur denilmesini beklemek zaten fazla hayalperestçe olmaz mı?
Elimizden ne geliyorsa yazmak, paylaşmak, etiketlemek, boykot etmek ve bu isyanı Allah rızası için duyurmaya gayret göstermek lazım! Orada ağlayan, işkence gören, insanlıktan çıkarılmaya çalışılan, topraklarında soykırıma maruz bırakılan, evlerinde ve sokaklarında tecavüze uğrayan, kendi topraklarında yabancı muamelesi gören, hunharca dövülen, organları çalınan, zorla içeriği bilinmeyen haplar içirilen bizler de olabilirdik. 15 Temmuz darbesi ile az kalsın kendi topraklarımız(d)a yabancı düşürülüp, diktatörce bir dizi düzen değişikliğine maruz bırakılmıyor muyduk?
Allah zaten onlara yardım ediyor, sabırlarını doğru kullanmalarını nasip ediyor, onlara bir plan hazırlıyor da… Peki içimizdeki Müslümanlar nasıl oluyor da ‘Allah kurtarsın’ deyip öylece kendi hayatlarını umarsızca yaşayabiliyor? Umarım ki Allah biz bilinçsiz ve gamsız Müslüman dünyasını da kurtarsın, akıl ve fikir versin, basiret ihsan eylesin…
Doğu Türkistanlı Nurettin İzbasar hocamızın bu yazı dizisine katkıları için çok teşekkür ederim. Her zaman dualarımızda Uygurlu kardeşlerimize yer vermeyi unutmamak ve üstümüze düşeni fazlasıyla yapmak temennisiyle…