Doğum

138 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Her doğum bir başlangıçsa eğer, ben onun doğuşuyla yeniden başladım. Belki baştan, belki ortadan, bilemem ama onunla yeniden başladım. Her gün adım adım beraberce büyüdük. Hem de öyle böyle değil, bayağı bayağı… Onun elleri, ayakları ve minik kalbi büyürken, zihnen ruhen de beraberce büyüdük.

Doğum öylesine bir mesele değilmiş, ben anladım. Her doğum, kendi ile beraber başkalarına da katkıymış. Her başlangıç, yolun ortasında olanlara dahi yeniden bir umut, filizlenen rengarenk bir çiçekmiş. İnsanoğlunu kendi doğumundan sonra yeniden doğuran, ardından da büyüten anne-baba olmakmış. Ve ben altı yıl önce bugün anne oldum. Gün ortasında gördüğüm güneş, içime öyle bir işledi, öyle bir ısıttı ki yüreğimi, gün doğumunu görmüş de yeni doğmuş bir insancığa döndüm. Onunla pek çok şeyi yeniden öğrenirken bir dizi yeni duygu, yepyeni hayaller, ışıldayan düşler kattım ülkeme.

Gülmenin bu kadar güzel olduğunu aynada hiç görmedim. Onun gülüşleri, savaş yerlerini barışa çevirdi ülkemde. Gözlerindeki umut, bahçemde rengarenk çiçekler açtırdı. Hasta olmasın, canı yanmasın diye muhafızlar dizdim sınırlara; yetmedi, nöbetleri ben tuttum, bazı geceler uyku nedir unuttum. Sağa dönse, tilki gibi doğruldum, sola dönse, başucunda buldum kendimi. Hatta bazı geceler, mis kokusuna uyanıp, onu derin uykusunda bilmem kaç kere izledim; de fazlaca uyumuşsa, sokulup usulca nefesini dinledim.

Adım adım yürüdük ülkemin kaç yerinde, el ele. Koştukça koştuk sokaklarda. Oyun arkadaşlarım varsa da unutmuştum ben, yeniden çocuk oldum. Kaydırak da yeniden kaydım, sonra salıncaklar da sırayla salladık birbirimizi. Çocukken daldığım meyve ağaçlarına beraberce daldık. Ağaçlara tırmandık, üstümüze silip yedik meyvelerini. Çıkmayan lekelerle doldu kıyafetlerimiz. Arada anne olduğumu hatırlayıp dikkatli olalım dedimse de çocuk olmanın keyfine yeniden ermişken anın büyüsüne kapıldım.

Kovalamaca oynadım. Çimlerde yuvarlandım. Her gördüğüm kediyi, köpeği onunla yeniden sevdim. Dahası, ben bu kadar çok sokulamazdım hayvanlara. Onunla sarıldım boyunlarına, onunla okşadım defalarca o güzel canları. Salyangozları elime almıştım defalarca, oysa onunla; yağmur yağdığında yola çıkan salyangozları arabalar, insanlar yanlışlıkla ezmesin diye yoldan alıp bahçelere taşıdım. Belki hep merhametliydim; ama onunla bir sineği bile incitmemeyi öğrendim. Bize göre annesi vardı böceklerinde ve eve gidince yavrusunu göremezse çok üzülürdü tüm böceklerde.

Her canlının, hatta oyuncakların bile annesi-babası vardı. Öğretirken ona, öğrendim de. Sonra yeniden, yeniden öğretmek zorunda kaldım. Bazıları vakit gelince bedenen ayrılırdı yanımızdan da, yine de ruhları görürdü bizi. Benim babam o yeşillikler arasındaki mezardaydı mesela. Sonraları öbür dedesi de hastalandı, aramızdan ayrıldı. Ruhu bizi görür diye çiçekli bir resim yapıp mezar taşına yapıştırdık. Gülen iki surat vardı resimde, mezarın üstünde dedesi ve kendisi işte. Görürdü onu, hissederdi ruhu en nihayetinde.

Küçücük kalbine bir dünya sığdırdı bebeğim. Dünya büyük bir yerdi, acı da vardı elbette. Hep güzeli göstermek istedikse de öfkelendik, kimi zaman da. Sabır denen hâl anlık tükeniyorsa da, şükür gelince akla sükunet ele alıyordu kalemi. Sessizliğin ardından sarılınca geçiyordu.

Kırdığımız kalpler sarılınca iyileşir diye öğrettim, oysa kalp kırmamayı öğretemedim. İnsan bildiğini öğretiyor azizim. Toprağa elma ağacı dikip armut beklemek olur mu hiç(!) Ne gösterdiysek, onu alıyordu minik kalpleri. Ne hakla doğrusu şu, eğrisi bu diyebilirdik.

Velhasılıkelam, her doğumla yeniden başlayabildik de, her çiçeğe müdahale ettik. Su verdik, yeşerttik; sulamazsak soldurduk. Oysa güneş de biz değildik toprakta. Dilediğince açsa ya her doğan çiçek, yalnızca sulasak; su da bizim değil ya esasında, farkına varsak(!) Misler gibi koklasak, ömür yettikçe de yanlarında olsak…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version