Yolda giderken insanların dönüp tekrar baktığı, kusursuz yüz hatlarından dolayı herkesi kendine hayran bırakan bir delikanlı. Adı: Dorian. Dorian ise hala güzelliğini tam keşfetmemişken, bir ressam keşfeder onu. İlk görüşte delikanlıya hayran olur ve kendisinin resmini çizmek istediğini söyler. Dorian teklifini kabul eder ve zamanla çok iyi arkadaş olurlar. Ressam yani nam-ı diğer Basil, en güzel resimlerini Dorian’ı resmederken yapar ve birbirinden güzel eserler ortaya çıkarır. Ancak Dorian’ı en son resmettiği portresi öyle bir portre olmuştur ki, deyim yerindeyse tam bir ustalık eseridir, bir şaheserdir.
Dorian bu resme baktığında o kadar etkilenir ki güzelliğinden, adeta meleklere yakışır bir çehreye sahip olduğunu fark eder ve portresini alır Basil’den. Fakat tabloya baktıkça içlenir, ağlamaya başlar ve “Keşke her zaman genç kalacak olan ben olsaydım da portrem yaşlansaydı! Bunun için… bunun için her şeyi verirdim!” der. O anda bir mucize gerçekleşir. Şeytan bu sözleri duyar ve Dorian ile gizlice bir anlaşma yapar. Şeytan, kendisine ruhunu satması karşılığında Dorian’ın hiç yaşlanmayacağını, zaman geçtikçe portredeki Dorian’ın yaşlanacağını vaad eder. Dorian ise hemen bu teklifi kabul eder çünkü o güzel yüzünde bir kırışıklık oluşması ihtimali bile katlanılacak gibi değildir.
Ruhunu Şeytan’a satan Dorian, o günden sonra umarsızca pek çok günah işler. Diğer bir arkadaşı Lord Henry’de günahları keşfetmesi ve hazlarının peşinden gidip eğlence düşkünü olmasında onun önderi olmuştur. İlk işlediği günah sevdiği kadına zalimce sözler söyleyerek onun intihar etmesine sebep olmasıdır. Bu tüm benliğinde çok büyük bir vicdan azabının dalga dalga yayılmasına neden olur. Ancak günahın kekremsi tadına alıştıkça, artık masumiyetini bütünüyle kaybeder, bir boşluk içinde iki büklüm kalan ruhunu doğrultamaz. Çünkü günahın geçici zevk ve hazzına yenik düşmüş, o çok saf zannettiği benliğini kurban etmiştir.
Yıllar geçer ama sayısız günah işleyen Dorian’ın aynadaki yansıması tamamen aynı güzellikte kalır. Buna karşılık ruhunu her defasında baltalayan günahlarının bedelini ise, güzelliğini kaybeden ve gün geçtikçe çirkinleşen portresi ödemiştir. Zamanla o kadar çok çirkinleşmiştir ki portre, Dorian çareyi bu korkunç resmin üstüne bir örtü atarak, evinin üst katında hiç kullanmadığı bir odaya saklayarak bulur. Zamanla portre bir yaratık çehresine bürünür ve Dorian bunun sorumlusu olarak gördüğü ressam Basil’i öldürür. İntikam duygusu ilk başta bir vicdan azabı getirse de, sonra yine kendini haklı görür ve hep yaptığı gibi nefsini temize çıkarır.
Yaşamının ilerleyen yıllarında Dorian’ın karşısına zamanında intiharına sebep olmuş kadının abisi çıka gelir. Niyeti Dorian’dan intikam almaktır fakat bir kaza kurşunu ile adam kendini vurur. Bu şok edici olay Dorian için sonun başlangıcı olur ve yeniden doğar adeta. Bu sefer kendini iyiliğe verir. Ancak tüm kötülüklere artık bir son vermek ve ölüm korkusundan kurtulmak için tek bir çare vardır genç delikanlı(!) için; Tabloyu sakladığı odasına gider, portrenin üstündeki örtüyü kaldırır ve elindeki bıçağı önce portreye daha sonra kendisine saplar ve intihar eder. Evin uşakları içeri girdiğinde ise, bir olağanüstü güzelliği ile portredeki Dorian Gray’e bakar, bir de kanlar içinde yere yatmış, elleri ve yüzü buruşmuş çirkin bir ihtiyara…
Dorian Gray, İrlandalı yazar Oscar Wilde’ın yazdığı ilk ve son romanı. 1891’de yayımlanan eserin, ahlaksızlığı övdüğü düşünüldü. Bu yüzden çok çeşitli spekülasyonlar çıktı ve büyük tepki topladı. Nihayetinde kitap ve yazarı, bir linç kampanyasına kurban gitmiş hatta Wilde’ın hapishaneye düşmesine bile neden olmuştur. Ünlü yazar hapisten çıktığında adını değiştirmiş, Fransa’da yaşlanmış ve parasız kalmış aciz bir halde vefat etmiştir.
Peki Dorian Gray bize ne anlatır? Aslında hepimizin korktuğu ve yüzümü ekşittiğimiz yaşlanma gerçeğinin, bedenimizi kırıştırarak ve çirkinleştirerek verdiği hasarı, ruhumuza vermemesi için var gücümüzle insan kalabilmek olmalıdır amacımız. Ruhu genç yaşta çöken Dorianlar yok mu aramızda? Asil asmaz diye bir söz vardır, çok severim. Bazı insanlar hayatın zorluklarında, çetrefilli hallerinde ya da güzel yaşarlarken bile istedikleri olmadıklarında önce yakınırlar, sağa sola saldırırlar, Allah’a isyan ederler, dünyadan nefret ederler, insanlardan tiksinirler ve adeta Dorian gibi ruhlarını şeytana satarak kötüleşirler, kararırlar, çirkinleşirler. İnsanın ruhu yüzüne yansır zaten, anlarsınız.
Böylelerine ne beddua edin, ne intikam almaya çalışın, hem zaman hem de enerji kaybı. En iyisi arkanıza yaslanın, bir tiyatro izler gibi izleyin olacakları yani; Allah’a havale edin, hem pratik hem de kesin çözüm. Karma inancının da temelinde bu yok mu? Etrafımızdaki Dorianlar’dan uzak, huzur dolu günler dilerim. İyi kalın, hep iyi…