Büyüyünce kim olacağını önceden bilemiyor insan. Kaderinin nasıl olacağını, alınyazısını kestiremiyor. Büyüyor sonra. Büyürken kendisiyle birlikte anne babasını, arkadaşlarını, akrabalarını da büyütüyor. Onlar da bu arada anne, baba olmayı; arkadaş, dost olmayı; teyze, dayı olmayı öğreniyor.
Büyümek de kolay olmuyor elbet. Büyük emek isteyen, kimi zaman da sancılı bir süreç yaşanıyor. Herkes boyuna göre hatalar yapıyor. Küçüklerin küçük, büyüklerin büyük kusurları oluyor. Ama değerlendirmede küçüklerin küçük kusurları dağ gibi büyürken, büyüklerin büyük kusurlarını kimse görmüyor.
Küçükler doyumsuzlukla, sahip olduklarının değerini bilmemekle, ellerindekilerle yetinmemekle suçlanıyor. Hayal gücünün sınırsızlığında büyüyen çocukların, isteklerinin sınırlı olacağını kim hangi mantıkla izah edebilir ki? Aslında her şeyi bol bulmaktan, hazıra konmaktan dolayı doyumsuz olmuyor çocuklar. İstediklerini alamamaktan, yarım kalmaktan dolayı hep bir arayış içinde oluyorlar. Bu duruma doyumsuzluk değil, doyamamak demek daha uygun oluyor.
En çok da bencillikle suçlanıyor küçükler. Hep kendileri için yaşıyormuş gibi görünüyorlar. Oysa en çok başkaları için büyüyor çocuklar. Yaşlılıkta tutulacak bir el, yalnızlıkta duyulacak bir ses, bir nefes olarak büyütülüyor çocuklar. Yanlış olan bir şey de yok bunda. Onlar da bunu seve seve yapıyor zaten. Yanlış olan, bu beklentilerle büyüttüğümüz çocuklarımızı doyuramamak. Maddi şeyleri kastetmiyorum. Süslü elbiselerden, şekerlerden, çikolatalardan, oyuncaklardan bahsetmiyorum. Çünkü aldığınız oyuncağın kendisinden çok ambalajıyla oynamaktan zevk alıyor çocuklar. Oyun hamurlarından çok çamurla oynamak mutlu ediyor.
Üzerinde durmak istediğim şey, sevgiye, şefkate doyurmak. Babasının kendisini kucakladığı zamanı gününe, saatine kadar hatırlayanlarla dolu bu kalabalıklar. Çünkü bu anların sayısı o kadar az ki ve bu anlar o kadar değerli ki unutmaya kıyamıyor insanlar.
Hep başka çocuklarla kıyaslıyoruz onları. Oysa biliyor muyuz, onlar da başka anne babalarla kıyaslıyorlar bizleri? Bizim çocuğumuzdan daha erken yatıp kalkan çocuklar olduğu gibi, biz yapmasak da her sabah çocuklarını öperek uyandıran anne babalar var. Bizim çocuğumuzdan daha çok ders çalışan çocuklar olduğu gibi, biz yapmasak da onlarla masaya oturup çocuklarına derslerinde yardımcı olan anne babalar var. Sorularını cevaplamaktan usanmayan, onlarla vakit geçirmekten sıkılmayan, gerektiğinde özür dilemekten çekinmeyen anne babalar var ve onlar da bunun farkında.
Sözün özü, övünülecek çocuklar yetiştirmek isteyenler, övünülecek anne baba olmalıdırlar.