Dünya Gözüyle Sevmek

Ezgi Köktaş 392 Görüntüleme 15 Yorum
3 Dak. Okuma

Sevmek, dünyanın en eski eylemi, insanın en gizli iç keşfi duygusudur. Sevmekle başlamaz mı her hikaye, her yolculuk? O hikayeler yolculuğun teminatı değil midir? İçimizden gelen o samimiyet keşfe çıkarır bizleri, bazen bir doğaya, bazen bir şehre, bazen insana, bazense koca bir yüreğe..

Seven insan ehlileşir, bilgeleşir, olgunlaşır, başkalaşır aslında.

Tıpkı bir ulu çınar Yunus Emre gibi.. Yunus’a o içten o güzel şiirleri yazdıran, günümüze kadar ulaştıran o aşk bağı değil miydi?

Yüreğindeki aşkın gizemi, Hakk’ın kelamı, Hak aşıklığı, Hak vurgunluğu, tüm dünyayı sualsiz, yaratandan ötürü sevmesi, gönül deryasının güzelliği, bir damlayken okyanusa çevrilmesi tek kelimeyle tarif edilse aşka karşılık gelmesiydi.

Ulu çınarı hafızalarımıza kazınan güzel dörtlüğüyle hatırlayalım o zaman.

“Ben yürürüm yana yana,
Aşk boyladı beni kana,
Ne âkilem ne divane,
Gel gör beni aşk neyledi.

“Gah eserim yeller gibi,
Gah tozarım yollar gibi,
Gah akarım seller gibi,
Gel gör beni aşk neyledi.”

Neylerse tüm insanlığı aşk eylemeliydi işte..

Bazılarımız öyle güzel yaşıyoruz ki o aşkı; dünya gözüyle görüp, emanet canımızı öyle teslim edip dünyadan geçmek istiyoruz. Sevdiğimizi arıyor, sevdiğimizi soruyor, bazen bir su bile içemiyoruz onsuz. Sevmek başkalaştırıyor, bambaşka bir insan oluyoruz, ruhumuz özümüze baskı yapıyor, hep o diyor… Bir lokma ekmeğimizi, emeğimizi, yüreğimizi hiç düşünmeden paylaş ettiriyor bize, iyilik empoze ediyor o duygu, tüm çirkinliklere inatla.. Hayran bırakıyor hayat manzarasına o sevilen de… Fark ediliyor hemen hayatta, toplumda, markette bile, her yerde.

Sevilen incitmiyor harflerinde, sessiz çiziyor eserini, gıybet etmiyor, edene müsaade etmiyor, küçük görmüyor, ayırmıyor, ayrıştırmıyor, en önemlisi fark ediliyor aramızda, çünkü kırmıyor bir yüreği..

Sesin şiddeti yerine harflerin gizemli gücünü kullanıyor, biliyor karşısındaki yüreğinde sahibinin yüce yaradan olduğunu..

Çirkinleştiren etrafını da güzelleştiriyor, gönülden gönüle öyle güzel bir yol çiziyor.

Sevmek ve sevilmek gibi yüce duygu nasip olur mu ki her kula?

Sevgili Mevlana Celalettin Rumi, Mesnevi’yi yazarken kainatın mayasının sevgi olduğunu her satırına işledikten sonra sevgili Yunus Emre’yi çağırır yanına, okur yazdıklarını; Yunus Emre, Mesnevi’yi dinledikten sonra sorar: “Çok uzun değil mi?” Mevlana Celalettin Rumi: “Kainatı anlatmaya az bile” diye söyler..

Yunus Emre bu konuşmanın üzerine: “Ete kemiğe büründüm de Yunus oldum.”

İrkiliyor insan! Anlıyoruz ki; koca kainatın mayası “Sevmek, sevgi”..

Ne mutlu içindeki keşfinde özünün mayasından yoğurdunu çoğaltana, paylaşana, hissettirene, sevgisini bölüştürene, iç keşfinde hep kullandığımız o güzel tabirle özüme döndüm, kendimi buldum diyebilene, kendi okyanusun da Yunus olabilene…

Belki dünya gözüyle son görüşümdür deyip kırmayan, hor değil de hoş görebilene, elinin altında onlarca kötülük dururken ısrarla iyiliği tercih edenlere, sayıları az, niteliği fazla, yüreği güzel iyi insanlara dur değil de hep yeşil ışık yakanlara, dünya ve ahiret inancı ve de aşkıyla selam olsun..

Sevgi iyileştirir, değiştirir her olayı her duruşu.

Dünya bir penceredir diyor Yunus Emre.

Güzel bakabilmek, güzel geçebilmek için o dünyadan sevgiyi tercih edenlere sevgilerimle

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
15 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version