Şurada üç-beş ay önceye kadar, ülkemiz başta olmak üzere dünyadaki en büyük problemin “okumamak” olduğunu düşünüyordum. İnsanlar yeteri kadar okumuyor bu sebeple de cahil, bomboş beyinlerden oluşan insanların oluşturduğu topluluklar da kötülüklere analık yapıyordu bana göre.
Özellikle tarih kitapları okurken bu durumla çok karşılaşıyordum. Mesela okuduğum kitap, toplumumuzda doğruluğu hakkında kimsenin katiyen şüpheye düşmediği bir konunun yanlış olduğunu vurguluyordu ve insanları okumamalarıyla, araştırıp öğrenmemeleriyle itham ediyordu. Eee, ne de olsa bilmemek değil öğrenmemek ayıptı. Okurken ben de aynen şöyle düşünüyordum: Ya hu okumayan bir adam yanlış bilgiye sahip olduğunu nereden bilsin?
Bir insanla tanışıyorsam ona adından sonra sorduğum ilk soru, “Ne tür kitaplar okuyorsun?” oluyordu. Aslında bakarsanız bu soruyu hala soruyorum ama düşüncelerim pekala değişince aldığım cevabın da daha az tatmin edici gelmeye başladığını söylemeliyim.
Direkt olarak, “Kitap okuyor musun?” diye sorsam karşı tarafa olumsuz bir enerji verecektim, bu yüzden dolaylı yoldan hangi tür okuduğunu sorarak daha iyimser gözükmeye çalışıyordum. İçimdeki, insanlara olan ve bir türlü vazgeçemediğim o ön yargı besleme alışkanlığım beni yeyip bitiriyordu.
Eğer yanıt olarak kitap okumadığını söylediyse zaten yeni kurulmakta olan arkadaşlığım direkt olarak sonlanıyordu çünkü bir insanın okumaması bana göre felaket ve utanılası bir durumdu.
Ama dedim ya, bu “dünyadaki bütün kötülüklerin anası okumayan cahil toplumlardır” düşüncemden yavaş yavaş sıyrılmakta olduğumu şimdilerde fark ediyorum.
Geçenlerde bir arkadaşımın evine gittim. Öğretmenler tonla ödev vermişti ve beraber yapmamız gerekiyordu. Ben diyeyim saat akşam sekiz, siz deyin dokuz…
Biz bir yandan gayet düzgün bir şekilde eğleniyor, espriler yapıyor; bir yandan da ödevlerimizi tamamlamaya çalışıyorduk ki aniden bağırmakta olan iki yetişkin sesi duyduk. Bu iki yetişkinin kimler olduğunu söylememe lüzum yok sanırım.
Babası gayet okumuş, üniversite öğrenimi görmüş bilgili bir adam. Zaten evlerinde kocaman da bir kitaplık var, adam sürekli bir şeyler okuyor, her konuda bir bilgisi var yani! Ama gelin görün ki o akşam karısına, “Sen kadınsın, ben bağırınca tabii ki susacaksın!” demesin mi?
O an sanki dünyalar bir oldu da hep beraber başıma çullandı. Nasıl olurdu da bu kadar ilim sahibi bir adamın ağzından bu cümle çıkabilirdi, nasıl, nasıl, nasıl?
İşte tam da o sözü duyduğum an içten içe, “Demek ki okumak da yetmiyormuş” diye düşündüm. E okuyan bir insan bile karısına bu aşağılık ve kirli sözü kullanıyorsa dünya sandığım gibi bir yer değildi, olamazdı o zaman.
Tüm kötülüklerin okumayan insanlardan kaynaklandığını savunduğum o görüşüm işte o adamın o tek sözüyle yerle bir olmuştu. Demek ki asıl mesele okumak değil, okuduğunu anlamaktı.
O adam çok okumuştu evet, hala da sıkı bir okurdu. Her türden kitap okur, sürekli kendini geliştirmeye çalışırdı evet.
Ama demek ki yetmiyordu, yetmemişti işte.
Dünyadaki en büyük sorun aslında okumamak değil, okuduğunu anlamamakmış. İstersem dünyalar kadar kitap okuyayım, anlayamıyor olduktan sonra hepsi boş! İşin özü, kilit noktası okuduğunu anlamaktır.
Neden her meslek dalında farklı görüşleri savunan insanlar var sizce? Çünkü her biri okuduğu metni başka şekillerde anlıyor.
Neden bugün tarihçiler birbirine girmiş durumda? Çünkü her biri okuduğunu başka yorumluyor. Aslında hepsi aynı kitabı okuyor ama her okuyan okuduğunu aynı yönden algılamıyor.
Neden herkes tek bir dine inanmıyor? Çünkü kutsal kitapları okuyan her insan okuduğundan farklı anlamlar çıkarıyor!
Akşam ailecek çay içip televizyon izlerken çocukları azıcık fazla gülüşüp ses çıkardı diye onları azarlayan, “Sus bakayım!” diyen aileler var. Ne var yani, çocuk onlar. Senin izleyeceğin diziden daha mı kıymetli onları gülüşleri?
Ama yoook, olmaz ki.
“Susun dedim size, gidin odanızda oynayın! Bir şey izliyoruz burada!”
Bu sözlerin okumamış cahil insanlara ait olduğunu düşünebilirsiniz ama hayır. Bu sözler okumuş insanların da diline pelesenk olmuş durumda. Maalesef ki durum böyle. Ne kadar da üzücü, öyle değil mi?
Okuyan insandan da zarar geliyormuş. Okuyan insan da okuduğu onca kitaba rağmen cahilden hallice olabiliyormuş. Ömür boyu okusa da yetmeyebiliyormuş.
Asıl mesele okumak değil, okuduğunu anlayabilmekmiş.
Dünyadaki kötülüklerin anası, dünyalar kadar kitabı okumasına rağmen okuduklarından bir şey anlayamayan insanlardır. Onlar okurlar okurlar da anlamayı bir türlü beceremezler. Onlar için okumak bana göre zaman kaybından başka bir şey değildir. Okulda ders esnasında öğretmen konuyu anlatırken uyukluyorsun ama derste olduğun için gururlusun da.
Peh…