Kapalı kapıları her iteleyerek açmaya çalıştığımda suratıma açılmaması, verdiğim güç, kuvvetin beni yorması, verdiğim emeğin boşa gitmesi beni gerçekten üzüyor. Ben kapımı ne kadar açık bıraksam da ne gelen var, ne de giden! Durgunluğa giden yolun içinde ben yorgun, fikrim düşüncelerim yorgun! Çıkmaza giden yolun içine ne zaman düştüm, kim düşürdü, nasıl? Nedenler zihnimi meşgul ederken, sorulara cevap bulmak ne kadar zormuş, oysa dünlerde ne kadar kolaydı. Beni memnun edecek o açıklamayı bulamazken, bulmanın heyecanı umuduyla yürüyorum, beni memnun etmekten öte etrafımdakileri memnun etmesini diliyorum. Çok fazla mı düşler içinde geziniyorum acaba? Yanlış mı düşünüyorum bunu çözmeye çalışıyorum kapalı kaldığım odamda! Dışarıda ne merhaba diyecek bir dostum, ne de hoş geldin diyecek bir arkadaşım var, herkes kendi derdinde, üzerine yüklenilen bunca olumsuz anlamsızlıkların altında ezilirken nasıl bir merhaba desin acaba?
Suratımı ekşittiğim yok, sadece az endişe ve tedirginliğim var! Adım adım kendimi adımlamadığım halde sizlere varmak için yolları adımlarken, acele mi ettim bilmiyorum, içimdeki yolları adımlamamı beklerken? İçimde yıkılmayan duvarlarım varken, dışımdaki duvarları yıkmaya çalışmam ne kadar doğru olabilir ki? Durduğum ya da vurulduğum sevdam yürümekse, nasıl durduğum yerde bekleyebilirim kifayetsiz kalmış sözler gibi? Yolumda tek başına kalmaksa olsun, belki yoldan geçen biri çarpar da durmuş olduğumu hatırlatır bana olmaz mı?
Elime her daim gül geçecek değil ya, dikeni de batabilir, kanatabilir ne olur kanasa elim ki? Gülü seven dikenine katlanır derler ya, işte katlanmak gerekir, duyduğum endişenin tedirginliğin ıstırabına, esen fırtınasına, ulak bana sevinçli haberi getirirken yolda kalmıştır. Üstat Ümit Yaşar Oğuzcan ne güzel yazmış zevkle okuyorum bir daha okuyorum…
“Ben bir Ayten’dir tutturmuşum,
Oh ne iyi,
Ayten’li içkiler içip,
Sarhoş oluyorum ne güzel.
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin,
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor,
Şarkılar söylüyorum, şiirler yazıyorum,
Ayten üstüne.
Saatim her zaman Ayten’e beş var,
Ya da Ayten’i beş geçiyor,
Ne yana baksam gördüğüm o,
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor.
Bana sorarsanız mevsimlerden Ayten’deyiz,
Günlerden Ayten ertesidir,
Odur gün gün beni yaşatan,
Onun kokusu sarmıştır sokakları,
Onun gözleridir şafakta gördüğüm,
Akşam kızıllığında onun dudakları,
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim,
Ayten’i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz,
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten’li İki laf ederiz,
Onu siz de seversiniz benim gibi,
Ama yağma yok,
Ayten’i size bırakmam,
Alın tek kat elbisemi size vereyim.
Cebimde bir on liram var,
Onu da alın gerekirse,
Ben Ayten’i düşünürüm, üşümem,
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar.
Parasızlık da bir şey mi?
Ölüm bile kötü değil,
Ayten’sizlik kadar.
Ona uğramayan gemiler batsın,
Ondan geçmeyen trenler devrilsin,
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin,
Kapansın onu görmeyen gözler,
Onu övmeyen diller kurusun,
İki kere iki dört elde var Ayten,
Bundan böyle dünyada,
Aşkın adı Ayten olsun.”
Neyse, bırakayım kararsızlıkları, aşkın adı olsun dilimizde, gönlümüzde, elimizde. Yoksa hayat çekilmez, aşksız, sevmesiz vesselam.