Aralık ayını ben hep çok severim. Hatta bana cüce Şubat’tan daha kısa gelir. Rüzgar gibi eser de geçer. Bir başını, bir de son geceyi hatırlarım. Her yerde çam ağacı, renkli renkli süsler, yeni başlangıçlar için yeni umutlar, şarkılar, dilekler ve sürpriz hediyeler… Öyle büyük hediyeler değil demek istediğim; hatırlandığını hatırlatmak, aranızdaki bir anıya denk gelmiş sürprizlerden bahsediyorum. Kendimi mutlu ve hafif hissettiğim aydır Aralık. Bazıları gibi bana hüzün çökmez; “Bir yıl daha bitti, acısıyla ve tatlısıyla,” gibi cümleler bende bulamazsınız. Çünkü aslen ben dibe çökmeye çok meyilli bir yapımı bildiğim için, “Kötüler bitti, yaşasın; yeni yılda hep iyilikler olsun,” diye dua ederim. Bu moddan çıkarsam yolumdan şaşarım, biliyorum kendimi.
Ey sevgili Aralık, sen de bana çok iyi davrandın bu ay. Hem maddi hem de maddiyatı katlayabilen bir maneviyatla. Teşekkür ederim.
Ben bu ay, 4.’sü çıkan çocuk kitabımın, aylardır süren hazırlık macerasından sonra TED’den (Türk Eğitim Derneği), toplantılar ve randevular talep ederek, en sonunda kitabın gelirini ihtiyaç sahibi burslu öğrencilere vermek üzere anlaştık. Ankara’da 7.’si düzenlenen Meşale Çarşısı’na girebildik. Hatta masa da verildi bize. “Ebru ve Tuba Bisiklete Biniyorlar” kitabımız satışa sunuldu. Canım arkadaşım Tuba, kitabımın kahramanı, benimle birlikte Divan Otel’inde yapılacak olan bu organizasyonda yer almaya benimle birlikte koşa koşa geldi. İyi ki geldi. Heyecanımızı, mutluluğumuzu ve coşkumuzu birlikte paylaştık. Gelenlere kitabımızı ve gerçekten paylaşımlarımızı anlattık. O kadar çok yurtdışında torunu olan büyükanneler var ki inanamazsınız. Kitabın hem Türkçe hem de İngilizce oluşu ilgi çekti. Bu ilgiye sevinmemin yanı sıra bu kadar uzakta olan torunlara üzülmem de başka bir boyuttu. Büyükanneler, “Türkçesini öğrensin, nasıl olsa İngilizcesini anlar,” dediklerinde içim cız etti.
Halbuki ben tamamen devlet okullarında İngilizce okuma kitabı eksikliği için çocuklara alternatif olsun diye yazmıştım. “Neye niyet, neye kısmet,” diyelim. Türkiye’nin en ücra köşelerine ve depremzede çocuklarımıza gitsin derken Kanada, İngiltere ve Amerika’ya gitti.
TED’in “Geleceğe El Ele” komitesi bize sahip çıktı. Masamızı onlar ayarladı. “Çalıkuşu” komitesi yan masamızdaydı. Çalıkuşu Projesi ise öğretmenlerimize destek amaçlı kurulmuş bir dernekti. Onlar vasıtasıyla inşallah niyetimiz olan Türkiye’nin en ücra köşelerine kitabımızı ulaştırmayı hayal ediyoruz, ümit ediyoruz. Aynı zamanda bu kitabın gelirinden de ihtiyaç sahibi çocuklarımıza eğitim fonu oluşacaktır.
Şimdi neden mutluyum, anlatabildim mi? Güzel bir şeyler yapmaya çalıştık. Çalıştıkça iyi insanlarla karşılaştık. Amaçlarımız ve doğrularımız aynı olan… Demek ki sadece istemek yetmiyormuş; çabalamak da gerekliymiş. Evde oturup “Armut piş, ağzıma düş,” olmuyormuş. Düş değil de “düşlemek” önemliymiş. Sonra yapılabilenleri bir araya getirmek, farklılık oluşturabilmek için çabalamak. Diğer üç kitabımı böyle satamadım ve reklamını yapamadım. Bunu “zavallı” anlamında söylemiyorum. Bu kitap bir amaca hizmet ediyor ya, beni tutabilene aşk olsun. Bu yolda yanımda yürüyen, beni asla yalnız bırakmayan canım teyzoşum başta olmak üzere, kahramanım Tubacım ve bu iki günde aile gibi olduğumuz sevgili komiteler ve candan üyeleri… Oscar konuşmamı da hazırladım böylece. Ya düşünün, kürk bile satılıyordu bu kermeste. Biz kitap sattık ve iki öğrencilik burs kazandık. Nasıl sevinmem ve bunları nasıl paylaşmadan durabilirim? Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Umarım herkes 2025 yılında istediği, hayal ettiği düşlerine kavuşur. Başta sağlık olmak üzere hepimize iyi seneler diliyorum.