“Kasım veda ayıdır.
Geçmişe veda, geride kalan tüm mevsimlere elveda.
Mevsimsizdir. İçinde yaz da vardır, bahar da.
Oysa kış ayıdır.
Kafaları karıştırmakta o yüzden ustadır.”
(Mine Söğüt)
Günler birbirini kovalıyor, zaman akıp gidiyor. Kasım ayına da gelsek bazı şeyler, bazı insanlar için hiç değişmiyor. Belki de daha kötüye gidiyor. Böylece bizim de bu ay konumuz Gazze ve Filistin oluyor.
Özünde bu mesele insan olan, kendini insan hisseden herkesin meselesi olmalı diye düşünüyorum. Eğer Gazze’nin kuzeyinden zorla sürgün edilen ÇOCUĞUN “Bacaklarım acıyor, yürüyemiyorum.” ifadesi ya da bir diğer ÇOCUĞUN “Çok yoruldum artık. Ölüp dinlenmek istiyorum” feryadı kalbimizi titretmiyorsa, içimizden bir şeyler kırıp dökmüyorsa, boğazımızda bir yumru olmuyorsa dönüp kendimizi sorgulamamız gerekmiyor mu? Yoksa bu ifadelere, bu görüntülere alıştık mı? Alışıp duyarsızlaştık mı? Oysa çocuk, her yerde ÇOCUK değil mi?
Bu durumu dile getirmemin sebebi ise hala bir grup insanın(!) gözlere soka soka malum kahve zincirlerinden fotoğraf paylaşmasıdır. (Bu sadece bir örnektir. Durum detaylandırılabilir.) Basit gibi duran bu eylemin altında fikrimce duyarsızlaşma yatmaktadır. Yapabileceğimiz en basit şey boykot iken bunu bile yapamıyoruz/yapmıyoruz. Her şeyi bir kenara bırakalım, hassasiyet göstermeye çalışan insanların gözüne sokmaya çalışıyoruz. Peki neden? Sorgulanması gereken en büyük problem burada aslında.
Aslında bahsettiğim durum sadece Gazze ve genel olarak Filistin meselesi ile ilgili değildir. Zulme uğrayan her yer herkes için aynı hassasiyette olmamız gerekmiyor mu? Ne diyordu Ahmet Arif ?
“Nerede bir can ölse,
Oralı olur yüreğim,
Olmalı zaten.
Olmazsa “insan”
Olmaz yüreğim.”
Çok güzel anlatmışsınız hocam😔. Maalesef duyarsızlaştı insan…
Aklımızdan geçenlere tercüman olan bir yazı olmuş kaleminize sağlık. 👏🏻
Hisseği gibi yazan ve yaşayan bir yazar olduğunuz için.. Sizi seviyoruz hocam🌷