Merhaba, bu ay sizler ile Ebeveyn Yabancılaştırma Sendromunu konuşacağız. Gardner, bir ebeveynin diğerine karşı yabancılaşmasını ifade eden bir durumu Ebeveyn Yabancılaştırma Sendromu (EYS) terimiyle ortaya atmıştır. 1985’te bu sendromu, bir ebeveynin çocuğu diğer ebeveyne karşı bilinçli bir biçimde olumsuz yönlendirmesi olarak tanımlamıştır. Boşanma, iki eşin yasal olarak evliliğini bitirmesi sürecidir. Ancak bu süreçte yaşanan gerginlikler ve çatışmalar, bir ebeveynin diğerine karşı çocukta yabancılaşma hissini tetikleyebilir. Bu, bir ebeveynle sıkı bir bağ kurulması ve diğer ebeveynle ilişkinin belirli bir neden olmaksızın kesilmesi şeklinde gelişen bir durumdur. Özellikle karmaşık boşanma durumlarında bu daha sık gözlemlenir ve çocuk için bu durum duygusal bir istismar olarak değerlendirilir. EYS, temelde duygusal istismarın bir formunu oluşturmaktadır. Evlilik sırasında var olan anlaşmazlıklar, boşanma döneminde ve sonrasında da devam edebilir. Yabancılaştıran ebeveynin suçlama, eleştiri ve duygusal manipülasyonlarla çocuğunu duygusal olarak bağımlı hale getirmesi ve onun bağımsız düşünme kabiliyetini kısıtlaması, bu istismarın belirtilerindendir. Bazen duygusal istismar, fiziksel veya cinsel istismardan daha derin yaralar bırakabilir. Hem çocuk hem de EYS’nin etkisi altında kalan ebeveyn için bu etkiler ömür boyu sürebilir.
Kanada’da yapılan bir incelemede, mahkemelerin yaklaşık üçte birinde yabancılaştırmada suçlu bulunan ebeveynin baba olduğu belirlenmiştir. Avustralya’da yapılan başka bir çalışmada ise yabancılaştıran ebeveynlerin cinsiyet dağılımının neredeyse eşit olduğu ortaya konmuştur. Ebeveynlerin ayrılması sonrası, çocuğun bir ebeveyne olan yabancılaşması geçici bir tepki olarak ortaya çıkabilir. Fakat bir ebeveynin diğerini kasıtlı olarak kötülemesi ve bu durumun çocuğu da olumsuz etkilemesiyle, çocuğun diğer ebeveynle olan iletişimi tehlikeye girebilir veya tamamen kesilebilir. Ebeveyn yabancılaştırmasına maruz kalmış çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, bu çocukların yetişkinlik döneminde düşük özsaygı, başkalarına güvensizlik, depresyon, madde bağımlılığı, kendi çocuklarıyla ilişkide sorunlar ve boşanma gibi problemlerle karşılaştığı gözlemlenmiştir. Ayrıca, davranışsal sorunlar, kişilik bozuklukları ve dissosiyatif bozukluk gibi ruhsal rahatsızlıklar da bu bireylerde sıkça rastlanır (Güler, 2017).
Boşanma sonucunda hem ebeveynler hem de çocuklar arasındaki ilişki yeniden yapılanmaktadır. Ebeveynler arasındaki çatışmaların yoğunlaşması, ebeveynlik yaklaşımlarında değişikliklere yol açabilmektedir. Bu, çocuğun ebeveynlerinden birini kabul etmeme ya da ona yabancılaşma eğilimi göstermesine neden olabilir (Baran, Bütün, 2004: 85-100). Wallerstein ve Kelly (1976), çocuğun bir ebeveynini anlamsız bir şekilde reddetmesini ebeveyne yabancılaşma olarak adlandırmışlardır (Güler, 2017: 225-228). Gardner (1985) bir ebeveynin, diğerini kötüleyerek çocuğun bu ebeveynle olan ilişkisini zedelemesine “ebeveyn yabancılaşma sendromu” adını vermiştir. Bazı uzmanlar, bu durumu, öfkeli bir ebeveynin hassas bir çocukla birlikte diğer ebeveyni cezalandırmak üzere iş birliği yapmaları şeklinde tanımlamaktadırlar (Torun, 2011: 446-482).
Çocukların, bir ebeveynin kusurlarını abartarak diğer ebeveyni kötülemesi sonucu oluşan ebeveyn yabancılaşması (Şen, 2014), çocuklarda duygusal bir istismar biçimi olarak kabul edilir ve bu, çocuğun ciddi bir duygusal saldırıya uğramasına yol açar. Bu, çocuklarda depresyon, travma sonrası stres, davranış sorunları, antisosyal kişilik bozukluğu, cinsel kimlik krizleri ve ayrılık kaygısı gibi psikolojik sorunlara neden olabilir. Ebeveyn yabancılaşma sendromu, hafiften ağıra doğru üç farklı seviyede yaşanabilir (Baran, Bütün, 2004: 85-100) :
- Hafif düzeydeki yabancılaşmada, çocuğun ebeveyniyle olan ilişkisi sürmekle birlikte bazen rahatsızlık hissi yaşanabilir.
- Orta düzeyde, çocuk ebeveynine karşı olumsuz ve saygısız bir tutum sergileyebilir.
- Ağır düzeyde ise, çocuk ebeveynine karşı düşmanca davranışlarda bulunabilir ve temelsiz suçlamalarla ebeveynini itham edebilir.
Johnston, Walters ve Olesen’ in (2008) 125 ayrılmış aile üzerinde gerçekleştirdiği araştırmada, boşanma durumlarında %48’lik bir ebeveyn yabancılaşma oranının bulunduğu, bu durumda %5,4’ünde annenin, %42.5’inde babanın çocuk tarafından reddedildiği saptanmıştır (Thayer, Zimmerman, 2003). Türkiye’de çoğunlukla annelerin velayeti aldığı ve genellikle babaların yabancılaşan ebeveyn olduğu bilinmektedir. Şen (2014) tarafından yapılan başka bir araştırmada, 97 katılımcının büyük bir bölümünün eski eşleriyle aynı şehirde yaşamasına rağmen, belirlenen zaman dilimlerinde bile çocuklarıyla vakit geçiremediği, bu durumun ebeveyn yabancılaşmasına yol açabileceği belirtilmiştir (Torun, 2011:446-482).
Aile, toplumun temel yapı taşıdır ve çocuğun gelişiminde kritik bir rol oynamaktadır. Ailenin sunduğu sevgi, bakım ve şefkat, çocuk için vazgeçilmezdir (Aral ve Sağlam, 2012: 72-85). Evlilik, iki insanı yasal olarak bir araya getiren, toplumsal kabul görmüş bir kurumdur. Ancak boşanma, modern toplumun karşılaştığı zorluklardan biridir. Son dönemlerde birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de boşanma oranlarındaki artış dikkat çekmektedir. Boşanma, çocuklar ve ebeveynler için bir dizi psikolojik, sosyal ve ekonomik değişikliği beraberinde getirir. Boşanma sonrasında çocuklar, ebeveynleriyle ilişkide dirençli bir tavır sergileyebilir (Güler, 2017:225-228). Ebeveyn Yabancılaştırma Sendromu (EYS) çocuğun bir ebeveynine karşı duygusal olarak yabancılaştırılması sonucunda oluşan bir rahatsızlıktır (Bodur, 2018).
Yeni yazımızda görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın…