Ağzı olanın konuştuğu bir dünyada, eline kalemi alan herkes de yazar oluyor maalesef. Herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmayan bu metinlerin ise kimisi ‘Edebiyat Kisvesi’ halinde unutulmaya mahkum oluyor.
Ortaya eser koymak önemli bir iş ve sorumluluk gerektirir. Sizden sonra nesiller boyunca aktarılması isteniyorsa ona göre yazılmalı. Aklınızdan her geçen de yazılmasın bir zahmet. İçsel dünyanızı istifra etmeyin her kağıda. İçten olana duygu, düşünce ve kurgularla gitmek gerek okuyucuya. “Ben oldum…” culara zaten öteden beri gıpta etmekteyiz (!). Tek eserle ve daha okuyucunun süzgecinden de edebiyat neşriyatından da geçmemiş olanların kendilerini ‘Yazar’ olarak lanse etmelerine de bayılırız.
Bir vasfı taşımak için onun süreklilik arz etmesi gerektiğinden bihaber olanlara da şapkamızı çıkartırız. Ressam olmanız için sürekli bir şekilde tablo yapıyor, şair olmak için mısraları arka arkaya sıralıyor, edebiyatı parçalamak için her an yazıyor, sporcu olmak için sürekli antreman yapıyor vs. olmak gerektiğini, nasıl anlatacağımızı düşünürken daralıyor olabiliriz. Öyle kolay değil ‘Olmak’ fiiliyatı.
Bir de dolmadan taşmayı bekleyenler var ki evlere şenlik. Okumaya gerek görmeyen ayrı bir güruh da mevcut. Okumak, yazmak için elbette ki gerekli değil. Sadece anlama ve anlatma kabiliyetinize katkı, ufuk açıcı, farklı kelimelerle haşır neşir olduğunuz, belki bir yerde de hayal gücünüzü güçlendirmek içindir. Kalem sizin ve size özeldir yazarken. Yine de kalbinizi, aklınızı doldurmak için okumak gerekli.
Evet, bir eser ortaya koyarken ayrımcı, kötülüğe sevk etmeyen kısmı gerekli. Diğer yandan da okura bir şeyler katıyor olması gerekmez mi? Bir duygu değişimi mesela. Veyahut da bir bilgi verebilir. Hiçbir şey vermeyen eserin bile hoş vakit geçirmesi gerekli. Belki düşündürür okuru, sorgulanır da. Yine de bir şeyler vermesi gerek yazıtın eser olabilmesi için. En azından ‘Edebiyat Eseri’ sayılması için…
Edebi eser dediğimiz o kadar basit bir şey de değildir. Gözlerden ter dökmeden, yürek sızlatmadan, baş ağrısı olmadan çıkan her yazıtın devşirme olabileceği akla gelmelidir. Yani başkasının yaptığının değiştirilmesi gibi. Gerçek bir ‘Edebi Eser’ de okur anlar çünkü onun nasıl yazıldığını. Yazanın kalbi mi kanamış, gece gözüne uyku mu girmemiş, parmaklarına kalemin izi mi çıkmış, kendini mi paralamış; bir okur anlar. Okurken hissettiği duyguları, düşünceleri yazarının daha derinden yaşadığını hisseder çünkü okuyan.
Demem o ki rastgele demeyin. Edebi eser için kolları sıvayın, diğerlerini herkes yazıyor zaten…