Başlığa bakınca ben bile ürktüm. Çünkü edebiyatın ne isteyip istemediği konusunda en hafif tabir ile ahkam kesecek son kişi benim. Ancak, edebiyat yapanların çemberine denk gelişlerimiz olabilir. Edebi konularda bilgi ve derinlikten çok hissiyatımız dile getirilebilir.
Günümüz dünyası gemisini yüzdürene kaptan dediği için, geminin yelkenlerini hangi rüzgar ile doldurduğuna bakmaz. Sonuç odaklı yenidünya düzeni böyle söylüyor. Kimse olması gereken neyse o olsun demiyor artık.
Bir zamanlar sevdiğine bile mektup yazarken yüz kişinin tedrisinden geçen kalemler, şimdilerde mürekkep dahi almadan, kendilerine yazılanların kahramanları oluyor.
Beni hiç ilgilendirmez senin kaç kitap okuduğun veya okuduğun kitaplardan satır araları vererek “tekrar”lar yapışın. Mesele kaç kitap okuduğun değil. Mesele okuduğun kitapla oluşturduğun hava da değil. Mesele okuduğun kitabın senin nerene “isabet” ettiğidir.
Edebiyat mürekkep ister. Ancak kalem mürekkebini yürekten çeker. Beşer, mürekkebi almak için çaba, mücadele ve yokluk çeker, işte bu yolculuktan sonra kalem, mürekkebi için bir yürek seçer.
Sırtını yaslayıp güvenli dağlara, sabitini ayarlayıp bankalarla sonra kahraman ol yazdıklarınla. Kısa süre için tamam. Birkaç kez daha tamam. Tırman duvarları hızla ona da tamam. Bu halinle ne olursan ol, bugün olsan bile yarın mutlu olamayacaksın.
Edebiyat, bedel ödemeyen hiçbir kalemi, kendi dünyasında birey olarak kabul etmez. Sen bedel ödemeden bu dünyaya girdim dersen eğer, imzan olmaz. Daha da ısrar edersen senin aslında ne “olmadığını” çok sert bir şekilde ortaya koyar.
Yazmak bu dünyanın belki de en özel durumlarından biri. Ve hiç kimsenin de uhdesinde değil. Herkes yazabilir. Herkes kalemiyle yolculuklara çıkabilir. Bedelini ödeyen herkes o kapıyı zorlayabilir.
Ancak hiç kimse başkalarının ödediği bedeller üzerinden kendini “başkalaştırarak” kahramancılık oynayamaz. Başladığı yer ile bulunduğu yer arasında uçurum olanlar, bağlı olduğu kurumlar kadar “edebiyat” yaparlar.
Unutmadan, çevreyle ve dahi kulisle bir yere kadar ilerlersin. Yol olsun dersen olmaz. Çünkü sen önce yolcu olmak nedir onu bilmelisin.
Yanlış hatırlamıyorsam bir kitap vardı, “edebiyat karın doyurmaz, çay içirir” diye. O kadarını bilmem ama karnını başka yerde doyurup, ağzında kürdanla “yazar” olunmayacağını biliyorum.
Mücadelesini asla bırakmayanlara gelsin…
“Edebiyat mürekkep ister. Ancak kalem mürekkebini yürekten çeker.“ çok beğendim… yüreğinize sağlık üstadım… Hani yazınızda bahsettiğiniz, karnını başka yerde doyurup, ağzında kürdanla “yazar” olanlar varya, onlar yağmurun edebiyatını yapıp, yağmur yağınca şemsiyesini açarlar…
Mücadelesini bırakmayıp, o mücadelenin zorluklarını iliklerine kadar yaşayanlara gelsin… Sevgiyle kalın.