Kış mevsimi bitti bitecek derken; Cemreler havaya, toprağa ve suya düşerler. Mevsimsel ortalama sıcaklık artışlarındaki beklenti de dolayısıyla doğal olur. Tabiatın yavaş yavaş uyanma beklentileri yerini, maalesef sürprizlerle dolu bir mevsim yaşanmasına bırakmakta. Kar, fırtına, yağmur, güneş, kara bulut gibi hava şartlarındaki iklimsel farklılıkların, bir anda bir arada yaşanmasına vesile olmaktadır.
Ekolojik şaşkınlık ve buna bağlı olarak beklenen müjdeler;
Hava sıcaklığının mevsim normallerinin altında seyrettiği de aşikar. Mart ayında kış mevsiminin hüküm sürmesi “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” casına sert soğukların etkisini devam ettirmesine vesile olur. Hayat şartlarının seyri durumunda, insanların yaşamı; Her anlamda güçleşmeye, dolayısıyla maddi ve manevi anlamda zorlanmalara ve bu esnada da insanlar, yaşam mücadelesi vermeye başlarlar. (Barınma, giyinme, ısınma gibi).
Karla karışık yağan yağmurların, yoğun kar yağışının etkisi ayrıca görülmektedir.
Yağışların; öncelikle ulaşımda, su taşkınlığına sebep olmasında, çığ düşmesi gibi tabii olaylarda olumsuz etkileri her ne kadar yansımış olsa da; olumlu yönde de bir çok avantajı beraberinde getirmektedir.
Barajlarda su seviyelerinin yükselmesi;
- Elektrik üretimine ve susuz topraklara hayat olması.
- Canlılar aleminin yaşam kaynağını oluşturması.
- Kuraklığın önüne set çekilecek olması.
- Bolluk bereket ile verimliliğin artacağının da tahmin edilmesi
gibi olumlu birçok sinyallerin alınması sayılabilir.
Toprağın, bu sene biraz daha cömert davranacağı kanaati akıllarda güçlenmekte.
***
Birçok sebepten dolayı, her geçen gün doğanın ekolojik dengesinin değiştiği, hayatı bütünüyle etkilediği görülmektedir. Bu şartlara göre yaşamın, yeniden şekillenme gereksinimi doğurduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.
İnsanların geçim kaynaklarından biri olan meyve ağaçlar; Her yıl Mart ayında çiçek açarlarken, bu yıl henüz çiçeklerini tomurcuklar arasına sıkıştırıp, korumaya almaktadırlar.
Ağaçların çiçek dönemindeki soğuk havaya karşı hassasiyetleri ile insanların gelecekteki umutları bağlantılı hareket eder.
Toprağın biran önce ısınıp, bulgur taneleri gibi kabararak, yeryüzüne bin bir bereketini sunması her an beklenilmekte.
….. yine de geç olsun, güç olmasın hayat!
***
Yavaş yavaş ilkbahar mevsimi; müjdeler vermek için provalar yaparak, gelinliğini giymeye hazırlanır.
Tabiat ana umarız, hiçbir beklentiyi boşa çıkarmadan ,bütün nimetlerini canlılar dünyasına esirgemeden sunar:
Bir an önce, içinde beslediği canlılar, kış uykusundan uyanırlar.
Bir bir yuvalarından fırlayarak, güneşle hasret gidermek için ana karaya ulaşırlar.
Börtü böcek ses verir, kanatlanır, uçarlar.
Ayılar inlerinde, kış uykusundan uyanırlar.
Leylekler yine çatılarda, ağaç tepelerinde yuvasını kurmaya başlarlar.
Bataklık ve sazlıklarda, birikinti su göletlerinde vıraklayan kurbağalar koro şarkılarına devam ederler.
Dağlar, ovalar, yaylalar çektikleri özlemlerini gidermeye çalışırlar.
Kekik kokuları, ortalığı kasıp kavururlar.
Sulak söğüt ve kavak köklerinde şemsiye açan mantarlara ne demeli!
Nemli çimenliklerde, su kenarlarında, taş parçaları arasında çıkan solucanların kıvrılmaları ve salyangozların dikilmeleri…
Kendilerini yeşil buğday başakları arasında cesurca oylum oylum gösteren gelincikler.
Ağaç dallarında bereket havzaları oluşturan beyaz pamukçuklar….
Bunların her biri, tabiat ananın mucizeleri olarak görsel bir gelişim ve bereket sunacaklardır.
***
Tabiat insanlara nimetlerini, hiçbir zaman düz bir tepside oturduğu yerde sunmaz.
Yaşam kriterleri her geçen gün daha da ağır olmaktadır. Hayat şartları biz insanları, bir rüzgar gibi belli belirsiz noktalara zaman zaman savurur. Silkelenip kalkmayı, hayata tutunabilmeyi, kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeyi bilmeyi, öncelikle öğrenmeliyiz.
İnsanoğlu; doğanın sunduğu her türlü nimetlere mümkün olduğu kadarıyla erişerek faydalanabilir ,veya bu nimetlere erişmesi mümkün olmayıp mahrum da kalabilir. Bu hayati bir önem ve risktir. Nitekim, bu ve buna benzer durumlar doğanın kanunları olarak önümüze çıkar.
Yaşamı idame ettirebilmek için birçok meşakkatin üstesinden gelme cüretkarlığının, her halükarda gösterilmesi gerekmektedir.
Malum hayat şartları…!!
Nevruz
İlkbahar mevsimi başlar ki Martta.
Ayrı bir güzellik yansır baharda.
Nevruzlar çiçeklerin, açar dağlarda.
Boy atarlar, renk verirler doğaya.
Nevruz: Eski Farsçadan yeni gün (gün ışığı) anlamını ifade eder.
Eski yıllarda insanların yaşam şartlarının daha zor olduğu bilinmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde yoğun ve zorlu kış şartları altında yaşam mücadelesi veren insanlar; doğada diriliş, hareket ve canlanmalar gözlemlerler. Bu eylemler baharın geldiğini müjde etmektedirler. Yeni bir yılın başlangıcını, bolluk ve bereketin olacağını da sembolize ederler.
Toprağın uyanışı, bitkilerin yeşermesi, hayvanların yavrulaması ve çoğalması gibi doğal yaşamdaki gelişim ve değişimler doğaya yansımaktadırlar.
Baharın gelişiyle birlikte insanlar; havanın ve doğa şartlarının iyileşmesi, güzelleşmesiyle de bayram havası yaşarlar.
***
Nevruz: Anadolu ve Orta Asya Türkleri tarafından; Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı ve Eski Türklerde de baharın gelişi olarak kullanılmaktaydı. Kutlamaların tarih olarak çok eskilere dayanmasıyla beraber, 2010 Yılı itibariyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda dünyanın her yerinde kutlanmak üzere Nevruz Bayramı olarak ilan edildi.
Tüm dünya, 21 Mart gününü Nevruz Bayramı olarak kutlamaktadırlar.
***
Nevruzun en önemli özelliği, “Tongel” adı verilen ateşin yakılması.
Rengarenk kıyafetlerle, yakılan ateş üzerinden dilekler tutularak atlanması. Tutulan dileklerin kabul olacağı hükmünün sürmesi.
Nevruzda Göze Çarpan Bazı Etkinlikler:
- Halk oyunları tarzından oyunlar oynanması, halaylar çekilmesi….
- Çocuklara, çeşitli eğitici görsellerin hediye olarak verilmesi,
- Çocukların arkalarına bakmadan taşıdıkları su dolu kovaya; çevredeki insanların, iğneler ve renkli iplikler attıktan sonra; iğneler ile birleşen ipliklerin sahiplerinin evlilik yolunda kaderlerini birleştireceklerine yorumlanması,
- İstediği ne ise; dilek mektuplarına yazarak, çizerek (eşya, mal, mülk, para, evlilik, şan, şöhret v.b. gibi) iyi niyetle akarsuya bırakmak veya bir çiçeğin dibine gömmek ile dilek tutma etkinliği oluşturma,
- Geleneksel Nevruz ateşinin yakıldığı alana, 21 Mart günü (börekler, şekerlemeler, boyalı yumurtalar gibi) bazı yiyeceklerin getirilmesi…
- Yumurtayı kırmızı renkle boyamak: (Hristiyan Ortodoks Yortusu Paskalyanın; önemli bir parçası olarak) doğumun, hayatın başlangıcını simgelemektedir). Yumurta soğan kabuğuyla da boyanarak, bolluk ve bereketin simgesi olarak yansıtılır.
- Yumurta tokuşturulması; Barışın ve huzurun (kavgasız, dövüşsüz yaşamın) simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
***
Dört Mevsim Bahar Olsun!
Dört mevsim bahar olsun!
Her sabah üstümüze;
Yeni bir güneş doğsun.
Yalnız ilkbahar değil;
Dört mevsim bahar olsun!
Buram buram kokular;
Burnumuza yayılsın..!
Laleler, menekşeler;
Gonca güller, nevruzlar;
Yeniden çiçek açsın!
Dört mevsim bahar olsun!
(Turan Demir/TURANİ)
Nevruzun bütün dünyaya; Sağlık, huzur, mutluluk, barış, bolluk ve bereket getirmesi dileklerimle…
Sevgiler, saygılar…