Eksik olan neydi? Anlarım her adımımda. Adımı hecelerken harflerim yarım kalır. Hayat adım adım ayak izi olsa ne yazar? Değil mi ki ruh izi bırakmadan geçtiğin her yer eksik kalır. Yaşam sunulmayan saatlerde neler filizlenir bahçelerde? Artık eksik bırakılan her şeyim bir bir geride kalır. Bir gün giderken pervasızca mavilik yolunda, geriye dönmeyen bakışlarda bir anlam kalır.
Mutlulukla yaz günlerine ertelenmiş ne varsa bilir mi ne kadar uzun solukludur bu hayatta? Hayat anda yaşanmıyorsa şayet, gelecek günlerin geleceğinden kim emin olabilir? İnsan peşinde olmaktansa içinde olmayı tercih etmediğinde saçılır etrafa tüm parçaları, hayatta eksik kalır.
Peşinde kaldıkça saçılan her parçada bembeyaz bir yaşam sayfası açılır. Var olmayı yaşamaya değiştiğim her an ile bir bir siyah mürekkep damlaları akıtılır. Oysa yaşamak beyazlıkta can bulur yek ahenk bir şekilde. Doğumdan ölüme yekpare… Bir yol gibi serilir günlere, saatlere. Eksik olan her ne ise dizilir dizelere o şiirde.
Hayatta bir kapı kapanır bir kapı açılır. İnsan sürekli kapılar ardında saklanır. Bazen güneş gibi yayılıp bazen yağmur öncesi kara bulutlar kadar kapanır. Görüntüsü ise ya bembeyaz ya kapkaradır. Yaşadığı görüntüsünden nasıl anlaşılır? Her nefesinde kalbin ahenkle kasılıp gevşemesi ile dalgalar çizer suretini denizlere karışır.
Köpük köpük coşkun bulutlar kaplar hayatı. Kendini bırakırken sahillere, görkemli bir gidiş ardında dalga dalga köpüren denizde varlığın esameleri hayatta saklı kalır.
İnsan ki kendi isteklerine hep eksik kalır. Sonsuzluğu taşır kalbinde de hayatta daima yolda kalır. Zamana parçalarını bırakarak ilerlerken doyumsuz ne varsa eksikliğinde kesik kesik çizgilerle manasını bulmaya çalışır.
Her şeyin belirsiz olduğu bu hayatta ihtimaller peşinde eksik ve kesik yollarını hayalleriyle düzlüğe çıkarır. Mutluluğu aramaya koyulduğunda kendini yarım bırakır. Bir özleyiş yurdunda gibi yaşarsa insan, melodisi yarım kalır. Kendi içinde eksik hisseden insan için tamamlanmış ne varsa ruhsuz kalır. Değil mi ki değeri dünyada arayan insan rahmet okyanusunda pusulasız kalır?
Fazlalığın eksikliği doğurmaya başladığı zamanlarda elimizdekine bakmayı unuttuğumuz hatırlatıldı bize. Eksiklik diye nitelenen ne varsa anlamından feragat etti.
Eksikliği kabul edilen ne varsa yokluğa sürüklenip yaşamayı unutturuyordu insana. Oysa belki yokluk eksikliğin üstünü örten bir kapatıcı idi zihinlerde.
Biz sıfırlanabildiğimiz yerden yeniden yaşamaya başlarken düşüncemizle samimiyeti olgun bir huzuru sunuyorduk hayata. Tüm hayatımıza bambaşka bir göz ile bakarken Eski kişiliğimizi kaybettik bir süre. Kimliklerden sıyrılıp eksildik, ama kaybettikçe de kazançlarını fark ettik.
Bir süreliğine kafedeki çay içen ya da tiyatroya giden o kimliklerimiz, özgür hallerimiz kayboldu, doğayla nefes aldığımız vakitler yok oldu. Birçok şeyi unuturken nefes almanın ciğerlerine havayı solumanın kıymetini hatırladık. Yekpare bir akışa teslim zamanda durmayı gördük bu vakitlerde.
Eski fotoğrafların eski kelimeleriyle baktık hayatımıza. Biz yaşamda bir izleyici konumundayken ölümün ensemizde bir nefes kadar yakın olduğunu bir kez daha gördük.
İnsan eli değen her yer güzelleşiyor muydu ? Yoksa tabiat nefes mi almıştı? Zaman özgürce gezerken insanların ajandalarına sıkışmıyorken zamanı da anlıyorduk, yaşama telaşımızı da.
Normal rutinimizin aslında ne kadar da yaşam koktuğunu rutinde kalabilmenin ne kadar da güzel olduğunu anladık.
Sahi bizim hayatımızda gerçekten eksik olan neydi ki?