“Önce Vatan” Serisinden:
İyi ki Varsın
İnsan evladı bu dünyaya geldiğinde yaşayacağı hikayelerden dolayı hayat onun için bir “not defteri” ayırır. İnsan hayatı sona erene kadar yaşadığı olaylar hikayeye dönüşüp kiminin mutlu anları, günleri, kiminin de acılarla dolu, mutsuz günleri o deftere satır satır kaydediliyor. O deftere hayat hikayeleri tekçe ŞEHİT için altın harflerle yazılıyor. Doğduğundan şehit düştüğü ana kadar yaşadığı her an hatıralara dönüşür, insanların hafızasına mahkum oluyor.
Şehitlerimizin hayatlarını araştırırken bir şeye daha net emin oldum. Onlar doğmadan, anne rahmindeyken aşkları ruhlarına siner ve dünyaya geldiklerinde artık aşık olarak doğarlar. Deli sevdaları VATAN olur, sonra anne, sonra ise “iyi ki varımsın” dediği hayatının kadını olur.
“Önce vatan” serisinin bu bölümünde sizlere 44 günlük İkinci Karabağ savaşında ŞEHİT düşmüş Elyar Mirzeyev’in hayat hikayesini anlatacağım. Okumaya, daha bir yiğit Azerbaycan evladını tanımaya hazır mısınız? Onların kaderi doğmadan kesişmiş desem yanılmam. Aynı kasabada doğdular, aynı mahallede büyüdüler, aynı okula gittiler.
Elyar’ın Nuriye’ye olan ilk aşkının belirtileri daha 4. sınıfta iken kendini gösterdi. Sınıfta aynı masa arkasında oturuyorlardı. Derslerde Nuriye’ye yardım eder, hiçbir şeyden zorluk çekmesine gönlü razı olmazdı. Ders bittikten sonra Nuriye’lerin komşusu olan teyzelerine gider, onların bahçelerindeki ağaçlardan birinin tepesine çıkar, ucadan konuşurdu ki, kız onun sesini duyup dışarı çıksın. O dönemler cep telefonu olmadığı için, ağacın tepesine tırmanmak en güzel araçtı veya mektup yazıp yakın arkadaşla sevdiğine göndermek.
Çocuk aşkı mıydı bu? Herkes öyle zanneder. Ama bu aşkın bir gün deli bir sevdaya dönüşeceğini kimse hayal etmedi. 4. sınıftan başladı Elyar’ın Nuriye’yi savunması. Onu esen rüzgardan bile saklamaya çalışıyordu. Kimseye onu incitmesine, kalbini kırmasına izin vermiyordu. Bir gün Nuriye’yi sınıfta görmezse hemen rahatsız oluyor, okula gelmeme nedenini merak ediyordu. O dönemden sanki bu iki çocuk ayrılmaz bir bütüne dönüştüler. Onlar henüz bir gün hayatlarını birleştireceklerini hayal bile edemiyorlardı.
Zaman geçiyor, iki çocuk büyüyordu. Büyüdükçe Elyar’ın Nuriye’ye karşı olan kıskançlığı da büyüyordu. Elyar evin tek çocuğuydu. Onun için de çok şımarık bir çocuktu. Evde onun hiçbir isteğine karşı çıkılmazdı. Bütün bu şımarıklığına rağmen o okulda çok uslu, sakin bir öğrenciydi. Annesi Halime, babası Celal da onunla nefes alıyorlardı. Elyar doğduğu günden ilk okula gittiği güne kadar her yıl doğum gününde adına kurban kesilirdi. Ne Halime anne, ne Celal baba, ne akraba, ne de komşular bu şımarık çocuğun aşkına sadık bir yiğit olacağına inanmazlardı.
Yıllar geçti, bu iki öğrenci okulu bitirdi. Nuriye’nin üniversite okumak isteğine rağmen Elyar ona Bakü’ye gidip okumasına izin vermedi. Kendisi askeri hizmete gitti. Nuriye hasretle onun geri dönüşünü bekledi. Nihayet 2004 yılının Mart ayında Elyar askerlikten döndü. Döndüğü gün sınıf arkadaşlarıyla beraber Nuriye’lere geldi. Uzun muhabbetten sonra Bakü’ye döneceğini ve yeniden futbola başlayacağını bildirdi. Dostlar ayağa kalkıp evlerine gitmeye hazırlanırken Elyar fısıltıyla Nuriye’nin kulağına “en kısa sürede döneceğim ve aile kuracağız” dedi ve gitti.
Elyar Bakü’ye gittiği günden sonra her gün sevgilisi ile sabit telefonla konuşuyor, gelecek güzel günlerin planını yapıyorlardı. Aylar geçiyor, hasretse bitmek bilmiyordu. Aylar sanki yıllara dönüşüyordu. 2004 yılı 31 Temmuz tarihinde 4. sınıftan kendilerinden habersiz başlayan sevgilerinin hediyesi olan düğünleri yapıldı. Aile kurduktan sonra da çocukluktan başlayan sevgi daha da güçlenerek devam ediyordu. Gelecek için o kadar güzel hayalleri vardı ki… Karşılarına çıkan bütün zorluklardan, sorunlardan hep beraber çıkıyorlardı. Bazen muhabbet ettiklerinde hep birlikte yaşlanacaklarından, çocuk, torun sahibi olacakları konusunda doyasıya muhabbet ederlerdi. Nuriye Elyar’a bazen Eli, bazen de Eliş diye hitap ederdi. Elyar ise ona sadece Nuriye derdi. Genç olmalarına rağmen ailede olgun ve yaşlılara özgü olgun duruşları vardı. Anne baba yanında birbirlerinin adlarını bile çekmezlerdi.
2005 yılının 21 Temmuz tarihinde ilk göz ağrıları, erkek evlatları Eşref doğdu. Çocukluktan başlayan aşklarının ilk meyvesiydi Eşref. Bir yıl sonra 2006 yılının 3 Kasım tarihinde ise kızları Hanım doğdu. Çok mutlu hayatları vardı. Çocukluktan futbola büyük sevgi ve ilgide bulunuyordu Elyar. Elyar okul yıllarından Bahar futbol takımında oynardı. Onun kaptanı olduğu takım öğrenciler arasında geçirilen yarışmalarda hep birincilik kazanıyordu. 2001 yılında okulu bitiren Elyar artık profesyonel futbolcu gibi tanınan biri olmuştu. O birkaç kulüpten teklif alsa da, askeri hizmete gitmeyi seçmişti.
Yıllar kendi hızında ilerliyordu, çocuklar büyüyorlardı. Bazen çocuklar bile anne babalarının birbirlerine olan aşklarını dizi gibi izlerlerdi. 2020 yılının 14 Ekim tarihine kadar devam etti bu aşk dizisi. Bu tarihten itibaren Nuriye ve Elyar’ın aşk dizisi anılarda, hatıralarda devam etti. Her gün Elyar, Nuriye’nin görüşüne geliyor, yine eskilerde olduğu gibi doyasıya muhabbet ediyorlar:
– Selam güzel yüzlüm.
– Selam Eli. Hoş geldin.
– Hoş buldum meleğim. İyisin inşallah?
– İyi olmak zorundayım hayatım. Çocuklarımız için, annemiz babamız için iyi olmalıyım.
– Neden iyi olmayasın ki? Hep beraber mutluyuz.
– Aynen, hep beraber…
– Eşref’im de asker olmuş. Hayatın işine bak, benim askeri hizmet ettiğim yerde hizmet ediyormuş. Benimle beraber hizmet eden dostlarım şimdi oğlumun komutanlarıymış.
– Evet can, 3 ay oldu.
– Biliyorum. Bence bazen benim her an sizin yanınızda olduğumu unutuyorsun. Beni yok mu sanıyorsun?
– Asla, asla bu olamaz. Ben seni hiçbir zaman yok sayamam ömrüm.
– Bak o zaman benimle muhabbet ederken dikkatli ol, çünkü seni hüzünlü gördüğümde beni yok saydığını düşünüyorum. Bak sen, diyorlar ya erkek çocuk baba mesleğinden yürür. Ama benim Hanım kızım futbolcu olmuş.
– Aynen can. Senin yolunu nasıl devam ettiğini biliyorsun.
– Bilmez olur muyum?
Bunlar iki aşığın muhabbetlerinden bazıları. Nuriye 2020 yılının 14-15 Ekim tarihini hatırlamak istemiyor, çünkü o tarih ondan Elyar’ını cismen ayırmıştı. 15 Ekim’de Elyar’ın yaralanması haberini vermişlerdi. Ne Nuriye, ne de Elyar’ın anne babası bu habere hemen inanmamışlar, çünkü Elyar’ın nasıl bir yetenekli asker olduğunu iyi biliyorlardı. Onlara ‘yaralıdır Füzuli Hastanesi’ne götürüyorlar’ dediklerinde, Elyar’ın cenazesi evine doğru yol alıyordu. O gün çocukluktan hiç ayrılmayan iki aşık, ŞEHİTLİK görevi yüzünden cismen ayrılası oldu.
“Elyar ŞEHİT oldu!” Bu kelime Nuriye için bir ömür unutamayacağı en ağır kelimedir. Elyar cismen, Nuriye ise ruhen bu dünyayla vedalaştılar. Nuriye’nin içten gelen, gözlerini parlatan mutluluk ışığı o gün söndü. O gün birlikte planladıkları bütün hayalleri son buldu. O gün çocukluktan başlayan aşk, Vatan aşkının önünde kendi gücünü kaybetti.
Önce de belirtmiştim, Elyar’ın evin tek çocuğu olduğunu. O yüzden çocukluktan asker olmak isteğini anne babası yüzünden hep kalbinde saklamıştı, çünkü onların bu kararına verecekleri tepkiyi biliyordu. 2016 yılında ailesine haber vermeden uzman asker eğitimi almak için başvuru yapıyor. Kursu başarıyla tamamlayan Elyar, Beylagan ilçesinde bulunan “N” askeri birliğinin taarruz taburunda uzman asker olarak görev yapmaya başlıyor. Ama bu haberi işe başladıktan sonra ailesine açıklıyor. Elyar, kısa sürede profesyonel bir asker olarak gelişiyor ve defalarca fahri derece ve takdir belgeleriyle ödüllendiriliyor.
Görevi süresince futbol kariyerine devam eden Elyar, 2019 yılında Gence’de düzenlenen Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri futbol şampiyonasında 2. Kolordu takımının kadrosunda ordu şampiyonu oluyor. 27 Eylül 2020’de başlayan 2. Karabağ Savaşı’nda Elyar’ın savaş yolu Füzuli cephesinden başlıyor. Temsil ettiği taarruz taburunda muharebelere katılan Elyar, ilk günlerden itibaren özel kahramanlığıyla öne çıkıyor. Savaşın ilk gününde düşmanın yıllardır güçlendirdiği “Ohanyan” hattı adı verilen surları geçerek birçok köyün kurtarılmasında görev alıyor. Elyar o dönemde ailesiyle irtibatta olmayı da unutmuyordu. Sık sık evdekilere telefon açıyor, onları sakinleştiriyor, her şeyin iyi olacağını söylüyordu.
Füzuli, Cebrail ve Hadrut yönündeki savaşlara aktif olarak katılan Elyar, makineli tüfeği iyi kullanır ve gözünü düşmandan ayırmıyordu. Birçok kez kendini riske atarak, savaş sırasında ateş altında kalan yaralı yoldaşlarını kahramanca kurtarırdı. Her zaman düşmanın hedefi olan kahraman makineli tüfekçimiz, 14 Ekim sabahı Hadrut istikametinde bulunan Şaban Dağı eteklerinde başlayan açık çatışmada keskin nişancı kurşunuyla vurularak şehit ediliyor. Elyar, 16 Ekim’de üzerinde doğup büyüdüğü Bahar kasabasında sonsuz olarak vatan toprağına kavuştu.
Katıldığı askeri harekâtlarda ve kendisine verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında onurlu bir şekilde yerine getirdiği görevleri nedeniyle, ölümünden sonra, kahramanlığıyla ülkemiz tarihinin şanlı sayfasına adını sonsuza kadar yazdıran asker Mirzeyev Elyar Celal oğlu, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanı Sayın İlham Aliyev’in emriyle “Vatan için”, “Cebrayıl’ın Kurtuluşu için” ve “Füzuli’nin Kurtuluşu için” madalyaları ile ödüllendirilmiştir.
Şehitlerin aşkı bir başka olur, deli sevdaları VATAN olur, sonra anne, sonra ise “iyi ki varımsın” dediği kadını olur. O kadın ki, her gün sevdiği ŞEHİTİ ile muhabbet eder ve her sohbetin sonunda bu sözleri söyler:
“İYİ Kİ VARSIN…”