Paulo Freire, ‘de Brezilyalı orta sınıf bir ailenin çocuğudur. 1929’da ABD’ de gerçekleşen ekonomik bunalımın olmasıyla bu durumdan Brezilya’yı etkiler ve Paulo’nun ailesi yoksullaşır. Bu yoksul hayatı kendisi de deneyimleyerek öğrenir. Freire genel olarak eğitim felsefesi konusunda çalışmalar yapmıştır ve “Ezilenlerin Pedagojisi” kitabında eğitim felsefesinin nasıl olması gerektiğini ve siyasetle eğitim ilişkisinin birbirini tamamlayıcı, ayrılmaz bir olgusu olduğuna değinir. Tanınmasını sağlayan ve en ünlü eseri olan Ezilenlerin Pedagojisi , hem düşünce hem de eylemsel olarak siyasiler için bir tehlike olarak görülmüştür ve 6 yıllık siyasi sürgününün gözlemsel bir sonucudur.
İnsanlaşma, ezilenin özgürlük mücadelesiyle insandışılığa itilmişlikten ve kendileri olarak var olma korkusundan kurtulmadır. Bu özgürlüğe ulaşma sürecinde ezilen ve ezilenin yokluğu ezen-ezilen çelişkisinin çözümüyle insan olmadır. Ezilenin yokluğu ezenin yokluğudur ve ezenin yokluğu ezilenin yokluğudur. Ezilen özgürleşirse ezilen olmaktan çıkıp insanlaşır ve ezen olgusu karşılığı olmadığından ortadan kalktığı vurgulanmıştır.
Kitap dört bölümden oluşmaktadır ve eleştirel bir üslupla ezen ve ezilen, özgürleşme ve süreci, bankacı ve problem tanımlayıcı eğitim modellerini eleştirel yaklaşımını, diyalogculuk, boyun eğdirme, manipülasyon, işbirliği hakkında bilgi vermektedir.
Freire ezilenlerin kendi farkındalığını sağlamasına ve insan olmak için özgürleşme mücadelesinde eleştirel bir düşünmeyi ve eylemi teşvik etmeyi amaçlamıştır. Freire kitabında bu pedagojinin bir eğitim süreci olduğunu sık sık bahsettiği conscientizaçao terimiyle açıklarken bunun sosyal, siyasi ve ekonomik çelişkileri fark etmek ve bunları kavramak, gerçekliğin eziciliğine karşı eylemde bulunmak için gereken bilinçlenme süreci anlamındadır. Bu bilinçlenme bireyi fanatizme sürüklemez hatta bilinçli sorumlu olarak kendine güvenin arayışına girerler. Bu arayışla oluşması beklenen farkındalık insanın özgürleşmesi sorunu karşısında bir devrim niteliği taşıyan özgürleşme korkusunu açığa çıkararak kişinin mücadelesine destek niteliğinde olabilmesi için yazılmıştır. Ezenin insandışılığının ezilendeki yıkıcı etkileri ve bunun bireyin bir bütün olarak insan olma sürecindeki mücadelesinde bir kılavuz niteliğindedir. Ezilenlerin Pedagojisi kitabının isminden de anlaşıldığı üzere ezilenlere atfedilmektedir. Bu kitap sadece ezilenler için bir yol haritası niteliği taşımamaktadır ezilenlerin insanlaşmasında ezenlerinde özgürleşmesini sağlayıcı bir niteliktedir. Ezilen bireyler olmasaydı ezen bir olgu var olabilir miydi? Bir olgu zıttı ile bir bütünlük oluşturur. Ezilen olmazsa ezende olmaz. Bu tersi için de geçerli bir durum olduğu kanaatindeyim. Ezilen ve acı çeken bir birey ezen olabilir mi? Böyle bir durumun olmasındaki çelişki aslında kitapta ezilen için ideal bir insan olmanın ezen olarak “astlarını ezen” olma konumuna gelerek yeni insanı ezen insan olarak özdeşleştirmesiyle açıklamaktadır. Ezilenlerin ezenler için bir güç kaynağı olduğunu fark etmelerini vurgular ve bu farkındalık ezilenlerin özgürleşmesi için önemlidir. Bu kitabı önsözünde belirttiği gibi kitabın deneysel olduğunu ve radikaller için yani eleştirel bir bakış açısıyla yaratıcı kişiler için olduğunu belirtmiştir. Kitap ezilen ve onun safında olanlar için kaleme alınmıştır.
Ezenler, “yüce gönüllülük”ün kaynağı çaresizlikle adaletsiz bir sosyal düzeni ebedileştirmek isterler. Sahte yardımseverlikle yani korkuyla beslenenlerin yardımına daha fazla ihtiyaç duymalarını sağlamaya çalışırlar. Eski düzenin mitleriyle koşullanmış ezilenler devrime katıldıklarında eski ezenlerin yıpratıcı etkileri peşlerini bırakmamaktadır. Kural belirleyiş bir ezen ve ezilen ilişkisinin yapı taşıdır. Bu kural belirleyişin bir insanın başkasına fikir, eylem ve seçimlerini dayatmasıdır. Bu dayatmanın ezenlerin ilkesi olduğunu belirtirken kuralsız bir dünyanın getireceği çelişkili durumların sonuçlar ne kadar etkili olabilir? Kural belirleyişin olmadığı bir dünyada ezenler ezilenlere seçimlerini dayatmayacak mı? Kural belirleyiş olmadığında ezilenlerin sınırları ortadan kalkacak mı? Freire kural belirleyişe eleştirel bir bakış açısıyla bakmıştır fakat bu kural belirleyiş nasıl dönüştürülmesi gerektiğini konusunda yeterli veriler sunamamış ve bu eleştirisini destekleyici bir unsur bulamadığından bu tezi havada kalmış olduğunu kanısındayım. Bu özgürleşme sürecinin ilk olarak ezilenin dünyayı karşı algısının değişiminin olması ve daha sonra ise yeni çıkan düzenin eski düzenin mitlerinden ayrılması gerekmektedir. Ezilenler kendilerini aşağılarlar ve durumların değişmez olduğunu ve bunun kaderleri olduğunu düşünürler. Ezilenler özgürleşme mücadelesiyle kendilerine güvenmeye, inanmaya başlarlar. Ezilen bu mücadelesinde praksis aracılığıyla hem düşünce hem de eylem boyutunda faaliyette bulunur. Bu ikisi birbirlerini tamamlayıcı bir işlevdedir. Yani düşünceyi eylemden ayrı olarak tutulmamalıdır. Bu süreçte ezilen ne bir başkası tarafından ne de tek başına bir özgürleşme gerçekleştiremediği anlatılmıştır.
Bir devrimci yükümlülükleri olan bir girişimle bilginin yeniden yapılandırılarak keşfedilmesiyle ortak amaçlı bir eğitim uygulamak zorundadır. Bu eğitim diyalog şeklinde olmalıdır. Kitabın ikinci bölümünde bankacı eğitim modelinin eleştirisi ve problem tanımlayıcı eğitim modelinden bahsedilmiştir. Bankacı eğitim modeli bir nevi ezberci model olduğunu eleştirel bir yaklaşımla gözler önüne sermektedir. Bilginin önem arz ettiği bu modelde öğretmen-öğrenci çelişkisinde çözüm sunamaz. Bu çelişki ancak aynı anda hem öğrenci hem öğretmen olabilmeyi kapsamalıdır. Bankacı eğitimi uygulayan bir toplum, gericilik tehdidi altındadır. Özgürleşme bir praksisidir ve Freire bunu esas alan problem tanımlayıcı eğitim modeli önerir. Bu model de öğrencinin dünyayı bilgi yumağı olarak görüp öğrenerek değil de araştırıp tartması ve bunları eleştirel bir şekilse yorumlayıp sentezlemesini amaçlayan bir eğitim modelidir. İletişim esastır. Ezilenin özgürleşmesinde de değinildiği gibi bir başkasının bireyi özgürleştiremeyeceği gibi bu modelde de hiç kimse bir başkasına ders veremez. Öğrenci-öğretmen diyalog içinde olmak zorundadırlar. Öğrenciler bu yöntemle sürekli bir anlama ve idrak halindedirler. Öğrencinin düşünceleri esas alınır. Bankacı eğitim modelinde gerçeklik ortam tarafından kaplanır ve gerçeklik değiştirilemezdir fakat problem tanımlayıcı eğitim modelinde gerçekliğin eleştirel olarak ifadesi esastır. İnsanların kendi karar almalarına değinilmiştir ve bu karar almalarını yabancılaştırmak, onları nesnelere dönüştürmektir fakat problem tanımlayıcı eğitim modeliyle insanlar, sonucunda dönüştürücü eylemin nesnesi olurlar. Günümüzdeki birçok ülkelerde dahil olmak üzere Türkiye’de ezberci yani bankacı eğitim modelinin kullanıldığını, benimsendiğini söyleyebilirim. Öğrencinin hiçbir şey bilmediği ve öğretmenin her şeyi bildiği kanısı, öğretmenin öğrenciyi disipline etmesi ve öğretmen konuşur öğrenci dinler mantalitesinde olduğunu gözlemlerimle söyleyebilirim. Yani öğrenciler sadece bilgiyi öğrenirler ne bir düşünme faaliyeti ne de bir düşünceyi ifade etmelerine önem verilmez. Freire bankacı eğitim modelini özgürleşmenin karşıtı olduğundan ve düşünme ve eylemi kısıtladığından eleştirmiştir.
Özgürleşmedeki en doğru yöntem diyalogcu yöntemdir. Diyaloğu incelerken özü de açığa çıkar. Bunlar sözlerle olur fakat söz sadece bir araç değil radikal bir olgudur. Sözün düşünce ve eylem boyutlarıyla dünyayı değiştirme amaçlanır. Freire gerçek bir söz söylemeyi praksisle eşler ve söylemek, dünyayı dönüştürmek demektedir. Kitap genel anlamda eleştirel düşüncenin önemini vurgularken diyalogcu bir insan olmayı tanımlamaktadır. Ezilenlerin diyaloga girmeleri ve ezilenlerin kendilerini ifade etmelerinde önemli bir olgudur. Devrimcinin rolünün halkı kendi saflarına kazanmak değil onları özgürleştirmektir ve devrimciler kendi görüşlerini halka anlatmaya değil halkın ve devrimcinin görüşleriyle diyalog kurabilmektir. Eğitimde diyaloğu başlatan üretken konulardır. Düşünme, kavrama ve tartışmayı içerir. Karşılıklı etkileşimle yani diyalogla konusal evren oluşur. Bu konusal evren birinci dereceden anlamların bütünlüğünü vurgulamıştır.
Devrimciler halk için düşünemezler sadece halk ile birlikte düşünebilirler. Feriere önderin halkla birlikte düşünmesinde önderin egemenliğini kısıtlayıcından başvurmayan egemen seçkinler halkın hiç düşünmemesini amaçlarlar. Diyalog karşıtı eylemler olarak ise Freire boyun eğdirme ve manipülasyondan bahseder. Siyasi olgunlaşmamışlığın belirtisinin kolaylıkla manipüle edilebilmesine değinilmiştir.
Ezilenlerin Pedagojisi okuyan için öğretici bir nitelik taşımaktadır.. Brezilya’da yaşamış olan Freire Türkiye’deki ve birçok ülkedeki sorunlara değinerek tüm insanlığa bir ışık tutmuştur. Eleştirel düşünmenin önemini satırlarında birçok kez vurgulamıştır. Kitapta birçok çağdaş bilimciyle yapılan söyleşiler bulunmaktadır. Bu söyleşilerde yazılanları okuduğunuzda fark edeceksiniz ki aynı kitabı okuyan birkaç insanın aynı ideolojide farklı konulara yönelmesi okuyucuya da farklı bakış açılarına kazanmasına yarar sağlar niteliktedir. Kitabın hedeflerinden biri olarak düşündüğüm insanlaşma ve insandışılaşma kavramlarını okurken felsefik olgulardan bahsedilmesi uzun bir düşünme girdabına ve sorgulamaya sürükleyebilir. Ayrıca kitap sadece eğitim platformunda değil tüm yaşam alanlarına uyarlanabilecek bakış açılarına değinmiştir. İnsanın olduğu her alanda ezilen-ezen durumu bulunur ki günümüzdeki her alandaki ast-üst ilişkilerine bakarak durumu daha iyi kavrayabiliriz. Kitapta az da olsa olgular somut örneklerle desteklenerek daha iyi anlaşılması sağlanmıştır. Kitabın sonunda kitaptaki terimleri kısaca açıklanması okuyucu için anlaşılması açısından kolaylık sağlayabilir. Freire bolca kaynak kullanarak ve dipnotlardan yararlanarak kitabın güvenirliğini arttırmıştır.
Kitap her ne kadar ezilenler için yazılmış olsa da dili açısından halk için yani ezilen için yazıldığı söylenemez. İçerik olarak halka, ezilenlere hitap ediliyorsa daha anlaşır ve sade bir dilin kullanılması gerekmektedir. Kitabın düşünce olarak fazlaca insana hitap edebilecekken dili açısından hedef kitlesi ve amacı zarar görmektedir. Kitap akademik düzeyde olduğundan okumak için fazlaca bir çaba gerektirmektedir. Felsefi kavramlara çokça yer vermiş fakat anlaşılması için yeterli somut örnekler verilmemiştir. Özgürleşme, diyalogcu iletişim gibi kavramları açıklarken genellikle kendini tekrarlar niteliğinde olmuştur.
Eleştirel düşünmenin eksikliğini yaşadığımız bu zamanlarda tüm eğitim ortamlarında okutulmasını düşündüğüm bir kitaptır. Çünkü kitap hem içinde bulunduğumuz topluma, eğitime eleştirel bir bakış açısıyla bakmaktadır hem de insanın insanlaşmasındaki olguları ortaya koymaktadır. Freire’nin yoksulluğu deneyimlemiş biri olması ezilenleri anlamasındaki rolünü göz ardı edemeyeceğim. Ezilenlerin özgürleşmesinde yaşamından izler olsa da konuya objektif yaklaştığını düşünüyorum. Kitabın içeriği ve verilen mesaj açısından okunması gerekse de okurken anlamakta zorlandığım sayfalar oldu. Bu da akıcılığı bir olumsuz yönde etkilese de anlamak için fazlaca çabayla okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ayrıca gerekirse okullarda ders niteliğinde verilmelidir fakat içinde bulunduğumuz durumu kitabı okurken anlayacağınız gibi ezilen-ezen durumu aşamadığımızdan yani özgürleşemediğimizden bunun sadece bir tavsiye niteliğinde kalması üzücü bir durumdur. Kitapta her bölümde farklı konulara değinilmiştir fakat bu farklılık anlamsal açıdan bir bütünlük sağlamıştır ve her bölümdeki farklılık özgürleştirici etkenlere vurgu yapmıştır.