Fark Var

85 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Yeryüzünde var olan ülkeler ve insanların hemen her konuda farklılıklarının olduğunda hemfikir olduğumuz kanısındayım. Her ne kadar sosyo-ekonomik ve siyasal konular ile de ilgili olsam da, bu portalda benim çizgim spor ile ilgili ve öyle devam edecek.

Spor dünyasında da bu farklılıklara rastlamak mümkün. Futbolun mucidi olarak bilinen İngilizlerin bu spora eğlence olarak bakmaları, Almanların disiplinli hayatının futbol sahalarında da görülmesi, sambacı Brezilya ve Güney Amerika ülkelerinin şov tandaslı oyunları ile Kuzey Avrupa ülkelerinin futbola meslek olarak yaklaşımlarının yolu yine disiplin ve iş ahlakının bileşiminden geçmektedir.

Tüm dünyada bu nüveler söz konusu iken, Doğu ülkelerinde tanıtım ve ekonomi ön planda iken, doğudan batıya geldikçe duygusallaşan, bu duygusallığı biraz olsun ciddiyete döken Akdeniz ülkeleri var… Peki, biz neredeyiz ve hangisiyiz? Farkımız nerede? Ya da gerçekten bu konuda farklı mıyız?

Evet, hem de çok farklıyız, hem de her konuda…

Örneğin; yoğun, yorucu, hatta boğucu hayatımızı biraz olsun unutmak ve eğlenmek, en azından açık havayı teneffüs ederek yenilenmek için bile bu sporu ya da diğerlerini kıymetli bulmuyoruz. Eğlence tarafını geçtim, bunun bir yarışma olduğunu kabul etmiyor, karşımızdaki ekibi düşman ilan ediyoruz! Oysa ki orada bir akrabamız, bir yakınımız, bir dostumuz da var olabilir ki, olduğuna çok şahit oldum. Dünyanın Sporu Futbol kitabımda da bu konuya değindim.

Sosyal hayatta özgürlük ve demokrasi bayrağını konuşurken kimselere bırakmayanlar, söz konusu futbol olduğunda evladına bile baskıcı ve bencil olabiliyor… Özgür iradesine gem vurmaya çalışıyor…

Sporun, özellikle de futbolun eğlenceli tarafı seçilmesi gereken en kolay yol olmasına karşın, fanatik hatta holiganizm derecesine taşıdığımız ruh halimiz, körükleyen unsurları barındırmakta da tüm dünya ülkelerinden daha mahiriz.

Sorunu günümüze indirgeğimizde; siyasetçisi, yöneticisi, taraftarı ve ne yazık ki sporcusu dahi kaostan beslenir hale geldi… Seçim ile geldikleri koltuklara yapışanlar, başına geçtikleri ya da yönetici oldukları kulüplerin sahibiymiş gibi davranan kafalardan ne bekliyoruz ki?

Her spor etkinliği ardından ekranlarda boy gösteren, halkı ve taraftarı galeyana getirecek sözler sarf eden sözüm ona yöneticiler! Kendinden bihaber, kendini dahi yönetmekten aciz, bir şekilde paralı ama bilgi sahibi olmayan insanlar…

Ekranlarda, izleyicileri aydınlatmak ve doğruyu aktarmak için oturması gerekirken, sırf kendi çıkarı için olur olmaz ifadeler kullanan, içinde bulunduğu ortama ayak uydurarak çıkarı doğrultusunda söylemler ile insanları tahrik eden bir kısım yorumcular…

Oynadığı oyunun, dünyanın en güzel mesleklerinden biri olduğunun farkında olmayan, mücadele ettiği karşı takım arkadaşlarına saygı duymayan, oyun içinde gayriahlaki ve oyunu yönetenler ile izleyiciyi aldatıcı hareketler ile aslında mesleğine ihanet eden, sıradan insan olmaktan ileri gitmeyecek bazı oyuncular…

85 milyonluk ülkede, insan yetiştirecek zaman, zemin ve olanakları hazırlayıp onları koordine edecek ekipleri oluşturamayan spor yöneticileri…

Gün geçmiyor ki bir kulüp yetkilisi, oyuncu, eski hakem, eski oyuncu ya da yönetici, hatta ve hatta faal yöneticilerin verdiği beyanatlardaki suç unsuru taşıyan sözcük ya da cümleleri soruşturmayan, “Gel kardeşim, sen böyle bir suç unsuru ifşa ediyorsun, bunu bir de bize anlat bakalım.” diyerek onu makamına almayan, futbol dünyamızda gün geçtikçe büyüyen ve kronik hale gelen ayrışmaya seyirci kalan sözde savcılar ve hukukçular… Nerede bu insanlar?

Bizim ülkemizde ne varsa, diğer ülkelerde yok! Biz, her kulübün hücrelerine varıncaya kadar her bir verisine sahibiz ama diğer ülke vatandaşları bunlara sadece seçim takviminde vakıflar.

Biz, saniyeler, hatta saliseler içerisinde çalınan, doğru ya da yanlış bir düdüğü saatlerce, bazen günlerce konuşan, hatta hafızasından hiç silmeyen bir toplumuz. Oysa onlar böyle bir bellek tutmuyorlar…

Düdük demişken, dünya futbol tarihinde başlangıçtan bugüne her bakımdan işi kolaylaştırılan bu meslek grubundaki insanlar da bulundukları konumun sorumluluğunu taşımamak için gayret sarf etmekteler! Yoksa kendilerinden bu kadar olumsuz bahsedilen bir meslek sahibi olamazlardı.

Ne yazık ki toplumun sinir uçları ile oynadıkları gibi, içinde bulundukları kurumun adalet dağıtmadığını da belgeler biçimde davranıyorlar.

Kısacası, neresinden tutmaya çalışsak elimizde kalan ve diğerleri ile bağdaşmayan birçok yanımız var.

En önemlisi de; onlarda “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” diyen bir Ataları yok…

Durum şunu gösteriyor ki, geleceği gören büyük önderimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, spor dünyamızda bugünlerin olacağını hissettiği için bu sözü sarf etmiş olabilir…

Diye düşünmekten kendimi alamıyorum… Ne dersiniz?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version