“Felsefe yapma” cümlesi duymaya alışık olduğumuz klasik bir cümledir. Dizilerde, filmlerde bile azıcık sivrilene, ezber bozana, farklı bakış tarzı sunanlara felsefe yapma derler. Ne demek felsefe yapma; düşünme, sen düşünsen ne olur(!) Düşünme, ne önemi var(!) Senin yerine biz düşündük derler. Bizim için de zor olmadı zaten yerimize başkaları düşündü biz de kopyala yapıştır yaptık. Sen neden kafa karıştırıyorsun ki şimdi sakin suları bulandırıyorsun ne için uğraşıyorsun, derler. Haklılar mı acaba? Hakikaten ne gerek var ki düşünmeye(!) Yüce Allah sana anlamanın çok zor olduğu karmaşık zihin yapını ve küçücük bir yüzdesini kullanabildiğin aklını süs diye mi verdi(!)
Bir de “çok düşünme, dinden çıkarsıncılar” var. Kuran-ı Kerim’de defalarca geçen; “Hala düşünmez misiniz? Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” ayetlerini hiç okumamış, duymamış olması gerek diye düşündüren. Sorgulamamızı, düşünmemizi isteyen bir dini kabul edip sorgulamamak, sorgulatmamak hangi mantığa sığıyor.
Öyle olsa yüzlerce filozof dert edinir miydi kendine felsefeyi ya Yunus Emre, Mevlana , İbn-i Sina felsefe yapmamış olsaydı eğer şu an düstur edinebilir miydin onların hayata bakışını, sana sunduklarını. Onlar ve onlarcası senin gibi düşünme zahmetine girmeselerdi, eksik kalmaz mıydık? Belki de hevesi kursağında bırakılmış ne eksiklerimiz var varlığını ortaya koyamadan yitip giden. Bunlar eksiklik değil mi? Belki bu hamlık o günlerden o insanların düşünüşlerinin kabul görmeyişinin, engellenişinin mirasıdır, ne dersin? Felsefe; düşünmek, sorgulamak, körü körüne inanamamak demek bana sorarsan. At gözlüğünü bilir misin? Hani at sadece tek bir yöne baksın diye takarlar. Felsefe ister ki o gözlüğü hiç takma, takmış bulunduysan da çıkar at. Senin çok yönlü düşünüp bakman felsefenin amacıdır. İster ki doğruyu göresin kendini inşa edesin, ister ki tüm tercihleri görüp kararı öyle veresin. Felsefe bir değil iki düşünmektir, yol bulmaktır, yolda olmaktır. Yüzlerce tanımı, binlerce faydası vardır. En önemli faydası nedir dersen, sana seni öğretir. Kendini bilmek az şey mi? Kimi için hayat gayesi, en istenen, nihai amaç; kimi için ise başlangıç. Sen neysen sende ona göre tezahür eder.
Felsefe okullarda öğretilir, öğretilmeye çalışılır; sınavdaki o 5 soruyu çözünce bitti zannedenler orada bırakırlar felsefeyi. Felsefe onları bırakmak istemese de. Bırakmaz da esasen. Açık bir kapı, bir ışık sızıntısı görmesi yeterlidir südur etmesine. Korkmayın felsefeden, kim derse ki felsefe yapma! koşarak uzaklaş oradan, eğer gayen kendini bilmek ise.
Yaşanmış bir hikaye ile felsefeye bir tanımda ben eklemek isterim. Lise dönemine ilçeye gelen o ilçenin insanlarının pek alışkın olmadığı tarzda çalan bir müzik grubu konser verirken bizim fazlaca eğlenmemizi bekledi. Onlara göre o kadar az eğlendik ki ve şu günlerde fazlaca meşhur olan o farklı müziğin tarzını öyle yabancı karşıladık ki, grubun solisti asla unutmadığım şu cümleleri kurdu: “Sizler bir kuyunun içindesiniz ve o kuyudan baktığınız küçük yuvarlaktan ibaret zannediyorsunuz bütün dünyayı. Oysa dünya çok daha büyük o gördüğünüzden. O kuyudan çıkın, hapsolmayın.”
Felsefeye güzel bir tanım getirmişti hiç farkında olmadan. Felsefe, o küçük kuyudan çıkabilmekti hakikaten.