Fes Hükümdarlığı (Kralın Vedası)

Hüseyin Can Konar 478 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Sonun sonu geldiğini düşündüğünde kendisine yeni bir hikaye bahşedilmişti. Hayatın aktörleri tek tek uğruyorken değişime o gün güneşin parlattığı bir taç belirdi kralın kafasında. Zafiyetlerle dolu tacını kafasına taktığında onun ne kadar ağır gelebileceğini bilmiyordu tabii ki. Bölünmüş ruhuna yara bandı olmuştu kısa zamanda. Aslında her şey güzel gidiyordu hikayenin ilk başlarında, yanında birçok kişi hizmetkarı olmuştu bile. Kralın üzerine düşen güneşten korunmak isteyenler ise onun pelerinin altında saklanıyordu. Güç ve korku hükümdarlığı her şeyi etrafında toplamıştı. Ancak bundan rahatsız olanlar vardı ve onlar dahi kralın nimetlerinden faydalanabildiği için sessiz kalıyordu. Kral, tüm bu riyakarlıkların farkındaydı ama zamanı gelinceye dek o da sessiz kalmayı tercih ediyordu. Gelecek hakkında ise hiç kimsenin tahmin edemeyeceği planlar tasarlamış ve bunu en sevdiğiyle ölene dek sır kalacak şekilde paylaşmıştı.

Kralın iki oğlu vardı. Onları dışarıdan tanıyanlar birbirinden tamamen farklı iki zıt karaktere sahip kişiler olarak biliyorlardı. Bu iki oğuldan biri daha dingin ve rasyonel yapıya sahipken diğeri gözü kara ve daha sert bir mizaca sahipti. Ancak bunlar insanların dışarıdan ayırt edebildikleri özelliklerden sadece birkaçıyken diğer yandan temel yapı taşları aynı karaya bağlıydı. Kral ve oğulları birbirlerine çok benziyor ancak yaşadığı hayatlar onları bambaşka kişiliklere dönüştürmüştü. Kral iki oğlundan biriyle daha yakın ve daha çok vakit geçirdiği için diğeriyle tam tersi daha az ilgilenebilmişti. Gün geçtikçe Kral ve daha çok vakit geçirdiği oğlu birbirine karışırken diğer oğlu ise daha farklı bir kişiliğe bürünmüştü. Algı ve düşünce yapıları çok yüksek olan baba ve oğulları zaman ilerledikçe birbirlerini anlayamamaya başlamış, dışarıya baktıkları gibi birbirlerine baktığında da anlayabildiklerini sanıyorken aslında kendilerine karşı gözlerinin köreldiğini anlamışlardı. Birbirleriyle konuşurken göremediklerini de kendi içlerinde habersiz konuştuklarında daha farklı anlamlar çıkarabilir olmuşlardı. Hayat onları farklı yola sokmuştu ve bu süreçte Kral, İmparatorluğunu büyütmeye devam ediyordu. Kral, kendisine eşlik eden oğluyla birlikte yaşamına devam ederken diğer oğlu onlardan farklı olarak daha ruhani bir yaşam sürmeyi tercih etmiş ve yolları daha da farklı noktalara sapmıştı. Bu süre aralığında iki tarafta engebeli yollardan geçmeye çalışıp düşerken her seferinde ayağa kalkıp bir türlü istedikleri huzur ve mutluluğu hayatlarında yakalayamamışlardı. Vakit geçip giderken hayat, onlardan habersiz kendileri için hazırladığı planlarını önüne koymuş ve zaman en acılı yaraları dahi iyileştirme gücüne sahipken kopan fırtınalar, yaşanan felaketler onları tekrardan bir araya getirmişti. Ama bu acı onların hiç beklemediği ve tahmin edemediği türden olduğu için hazırlıklı değillerdi. Kral her şeyi yoluna koymaya çalışırken kendisinin de henüz beklemediği bir hastalığa düşmüştü. Baba ve oğulları istedikleri gibi ancak istemedikleri bir zamanda bir araya gelmişti. Bu belki de üçünün de hiçbir zaman aşamayacağı hüzün ve pişmanlık olarak kalacaktı. Üçü de hastalığı yenmek için seferber olmuş ancak Kral da oğulları da bir şeylerin ters gittiğinin ve gün geçtikçe durumun iyiye gitmediğinin farkındaydı. Kral o gece tahtına oturmuş ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği düşünceleri güneş doğana kadar aklından geçirmeye başlamış, güneş üzerine doğduğunda ise gözlerini son kez ona karşı dikip sonsuzluğa karşı kapamıştı…

Kralın vedası arkasında hüzün ve derin bir acı bırakmıştı. Her zaman babasının yanında olan oğlu hiç kimsenin yaşamamış olduğu acı ve sessizlikle yüreğini herkese karşı kapatmıştı. Diğer oğlu ise kardeşinin yarasına merhem olmak için dik durmak ve acısını içine atmak zorunda kalmıştı. Yaşadıkları hüznü yakınlarındaki birkaç kişinin dışında hiç kimse anlayamamış hatta insanlar, onların acısını anlamak ve yanında olmak yerine tacın bu iki kardeşten hangisinin takacağını düşünür olmuşlar, kendi konumları için endişelenmeye başlamışlardı. Taht, iki kardeşinde umurunda değildi fakat onlar bir araya geldiğinde babalarının tacının gölgesi zaten her zaman onun yanında olan oğlunun kafasında belirmişti. O andan itibaren her ikisi de bunu kabullendi. Nihayet o gün geldiğinde ve Kral tahtına ilk kez oturduğunda aklından hiç çıkmayan, babasının yalnız kaldıklarında ona anlattıklarını düşünmeye başlamıştı. Onun yaşadığı acı, intikam duygusuna dönüşmüş ve babası gibi de sabırlı olmadığından yapması gerekenler için gün saymaya başlamıştı…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version