Fesleğenin bir hayata dokunuşu ve bir yüreğe dokunmanın değeri. İnsanı bir çiçeğe benzetecek olursak, bütün çiçekleri örnek verirdik belki. Fesleğen çiçeği ile insan arasında geçen bir sohbet. Bu yazı fesleğence dokunuyor.
Fesleğen:
Seni seviyorum ve bunu sana söylemekten, haykırmaktan bıkmıyorum. Evet hataların, tepkilerin, fevri çıkışların, kırıcı sözlerin, kimi zaman beni duymayışına rağmen seviyorum seni. Evet fesleğence dokunuyor, dokundukça kokumu yayıyor ruhuna sevgimi bulaştırıyorum.
Kimi zaman suyumu unutuyor, bazen güneşe bırakıyor fazlaca yakıyorsun, ama ben kimliğinden, çiçek oluşumdan bir şey kaybetmiyor, her defasında sana yeniden gülümsüyorum.
Biliyor musun, unuttuğun günlerde, umutla bekliyorum umut etmeyi, sabretmeyi, her şeye rağmen yaşamak ne büyük güzellik öğreniyorum.
Yorgun ayaklarının sesini duyuyorum, anlıyorum yüreğinin zamaneye olan kırgınlığını. İşte o zaman yeniden dokunmak istiyorum. Fesleğen benim adım beni, ben yapan hürmetine bu sevgim.
Sonbahar yaklaşırken yapraklarımı döküyorum, veda etmiyorum, yalnızlığa mahkum olmuyorum, usul, usul toprağıma kapanıp tefekküre çekiliyorum. Yeniden bahara merhaba demek için, yeniden güçlü olabilmek için…
Uzun bir kış sonrası mevsiminde sende buluyorum kendimi, umut dolu yüreğimle tekrar dokunuyorum sana, arz-ı endam ediyorum. Bu dinlenme sana çok iyi gelmiş olmalı ki, uzun uzun sohbetler ediyorsun benimle, mütemadiyen günaydınlar, iyi geceler diyorsun. Ben bir çiçeğim fesleğence, hayatına dokunan bir vesile belki de.
Beni kendine benzetmeye başlıyorsun, toprağa kendimi gizleme mi acılarına, yeniden yeşillenme mi umutlarına dokundukça yayılan kokumu, insanlara olan duygularına benzetiyorsun. Oysa ki sen bir çiçeksin diye başlıyorsun sözlerine:
İnsan ne çok şey öğrenirmiş, bildiğini zannettiği ne çok şey, yaşamın içindeki koşuşturma ne çok tahayyül ettirirmiş. Hayal kırıklığı, zaman kayıpları, serzenişler, veryansınlar, nefretler, ihanetler vs. aynı coğrafyanın müşterek duygularını ne çok büyütüp yenildiğimizi zannedermişiz.
Sevmeye, özlemeye vakit ayıramaz, beklemeyi külfetten sayarız diye sözlerine devam ederken bir yandan bana hayran, hayran bakıyorsun.
Fesleğen bir küçük saksıda toprağı eksik, suyu unutulmuş ama küsmemiş. Sevdasından, çiçek oluşundan hiçbir şey kaybetmemiş. Benim onca vefasızlığımı görmezden gelmiş, yeniden dokunmuş insanlığıma kaybettiğim duygularıma. Karşılık beklemeden sadece canı bahşeden hürmetine…
Bana vazgeçmemeyi, sevmeyi, vefayı, sabrı, solmuş duygular içinde ki, bir yüreği yeşertmeyi en önemlisi umudu öğrettin.
Bir çiçek olabilirsin ama bir hayat hikayesi özetisin. Yeniden başlayanların güneşi görmesinin en büyük gerçeğisin.
Fesleğen senin adın…
Çok renkli bir fotoğrafın siyah beyaz oluşu gibi. Solmuş renklerin anılarına bakmak, keşkelerle dolu yüreğime davetiydi bu. “Ne zaman müsait olursan” değil; belki bir Yusuf sabrı, bir Züleyha aşkı gerekirdi. Vazgeçmek kolaydı, gerçek sevgi ise cefa ve vefa istedi.
Fesleğen senin adın bundan böyle, ahde-vefa bendeki tahtın.
Fesleğence dokunuşlarınız olsun her daim.
Sevgilerimle.
Hoşça kalın.
Hayatı ve insanları bir bitki üzerinden örneklendirip yazmak çok iyi bir sonuç vermiş, bazen bu tür yazılarda insan rotasının değerini anlıyor, akıcı ve sürükleyici olduğu kadar anlatım kaliteside çok güzel, yazarın kalemine sağlık…