Fırıldak Fikri

Yücel İnegöllü 564 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Küçük şehirde hava kararmak üzereydi. Yorgun insanlar, elde kalan güçlerini toplamış, son bir gayretle evlerine ulaşmanın telaşı içinde bir o yana, bir bu yana savrulup, gidiyorlardı. Güneş suskun ve bitkin, bu yorgun küçük şehre son ışıklarını gönderiyordu. Fikri bu günüde siftah yapamadan kapatmıştı. Kasaya baktı. Yine tamtakırdı. İş yerinde öylece oturup kalmıştı. Bu kaçıncı işiydi hatırlamıyordu. Yine zarardaydı ve batmakta olan geminin tek kaptanıydı.

Masanın üstünde defterler, kağıtlar darmadağın; öylece duruyor, batışa tanıklık ediyorlardı. Fikrinin aklı karma karışık bir durumdaydı. Düşünceler birbirleriyle yarışıyorlar, bir türlü finale erişemiyorlardı. Başını iki elinin arasına alıp, gözlerini kapadı. Ne kadar öyle kaldığını bilmiyordu. Gece tüm hainliğiyle ortaya çıkmış, küçük şehri çepeçevre sarıvermişti. Fikri loş ortamda, ağır ağır doğruldu, koltuğundan kalktı. İşyerinden ağır adımlarla çıktı. Kapısını kilitledi. Son kontrolünü de yaptıktan sonra evine gitmek üzere yola çıktı. Kör sarı ışıklı sokak lambalarının aydınlatmaya çalıştığı yollardan hayalet gibi süzülerek evine ulaştı. İçeri girdi. Kapıyı kilitledi. Yalnızlığın hüküm sürdüğü, buz kadar soğuk evinde yine tek başınaydı. Oysa yakın zamana kadar sevgiyle ışıldayan bu evde, çocuk sesleri cıvıldıyordu. Mutluluk dans ediyordu. Şimdi ise her köşesine yayılmış kırık anılar Fikriye acıdan başka bir şey vermiyordu. Elindeki poşetteki ekmeği mutfak masasına bıraktı. Mutfak tezgahında birkaç günlük birikmiş bulaşıklar darmadağın bir durumdaydı. Acıkmıştı ama canı yemek istemiyordu. İstemsiz bir şekilde buz dolabının kapısını açtı. Bir domates, biraz peynir çıkardı. Ekmeğin burnundan bir parça kopardı. Çay demleyecekti. Çaydanlıkta dünden kalan çay vardı ve hiç temiz çay bardağı kalmamıştı. Çaydan vazgeçti. Masanın kenarındaki tahta sandalyeye ilişti. Domatesi yıkamadığı aklına geldi. Üşendi. Domatesi yıkamadan bir ısırık aldı. Ekmekten ısırdı bir lokma, bir parça peynirden ısırdı. Lokma ağzında büyüyordu. Yutamıyordu bir türlü. Göz pınarları dolmuştu. Gözü masadaki mantar şeklindeki tuzluklara takılı kaldı. Onu anılar ülkesinin o can alıcı noktasına ışınlamıştı. Tuzlukları aldıkları an ve çocukların tepkisi canlanmıştı gözünde. Gülümsedi. Yutkundu. Göz yaşlarına engel olamadı.

İliştiği o tahta sandalyeden usulca kalktı. Lavaboda elini yüzünü bol suyla iyice yıkadı. Göz yaşlarına engel olamıyordu. Kirlenmeye yüz tutmuş beyaz havluyla yüzünü, gözlerini iyice kuruladı. Yatak odasına zor attı kendini. Öylece yatağa bıraktı kendini…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version