Fırtına ne kadar şiddetli olursa, o kadar hızlı geçer.
(Paulo Coelho)
Düşünceler ve duygular, bazen tam bir fırtına gibi zihnimize ve yüreğimize hücum ederler. Bu durumda zihnimizde bizi etkisine alan yekpare bir düşünce yerine, çeşit çeşit düşünceler salınıp durur. İşte bu düşünsel/duygusal fırtınalar bizi çok çabuk etkisi altına alır. Nasıl ki hava güneşli iken bir anda yağmur bastırınca sırılsıklam oluruz; duygusal fırtınalarda bizi etkisi altına aldığında onu ortadan kaldırmak pek mümkün olmayabiliyor. Peki duygusal fırtınalar bizi etkisi altına aldığına biz neler yaparız, ona nasıl karşılık veririz? Örneğin, diyelim ki depremi yaşadık ve hala en ufak bir şeyde tetikleniyoruz. Depremi yaşadığımız andaki duygusal fırtına yine bizi etkisi altına aldı ve biz sanki depremi tekrardan yaşıyormuşuz gibi tepkiler vermeye başladık. Bu durumda ne yaparız? Zihnimiz bize ne yapmamızı söyler?
Kaygı/korku yüklü anıların zihnimize hücum ettiği zamanlarda biz genelde iki şekilde tepki veririz: ya o duygu bize ne derse o doğru diye kabul edip hareket ederiz ya da o duygudan kaçınmaya çalışır, onunla mücadele ederiz. Yani ya itaat modunda ya da mücadele modunda oluruz (Russ Harris).
Peki şöyle düşünelim: denizde bir gemide dümendesiniz ve limana doğru yol alırken telsizden büyük bir fırtınanın size doğru yaklaştığı yönünde anons yapıldı. Bu durumda yapacağımız en doğru şey ne olurdu?
Fırtınayı yok sayarak onun içine dalmak mı yoksa ne yapacağını bilemez halde orada öylece beklemek mi? Hangisini yapardınız?
Aslında bu durumda yapacağımız en doğru şey, güvenli bir yere yani limana yaklaşıp orada demir atmak ve fırtınanın geçmesini beklemek olurdu.
Çünkü fırtınanın varlığını kabul etmeden ısrarla yol almak, fırtına tarafından yutulmamıza sebep olurken; fırtına geliyor diye öylece beklemek de fırtınanın tüm şiddetine maruz kalmak anlamına gelirdi.
Fırtınayı ortadan kaldıramayacağımıza göre, makul olan fırtına geçene kadar güvenli bir yerde çapa atıp beklemek olacaktı.
Örneğin, kışın havanın soğukluğunu kabul etmeden hareket eden kişi ya hastalanır ya da soğuğun en kötü etkilerine maruz kalır. Çünkü soğuğun varlığını kabul etmeden hareket edince, soğuk kendini bize durmadan hatırlatacaktır.
Peki biz duygusal fırtınalar karşısında nasıl çapa atabiliriz?
Kaygı/korku denklemi, insanda içeriden dışarıya doğru gelişir. Yani ilk önce biz kaygılanacak/korkacak belirtilerle karşılaşırız, kaygılanırız ve zihnimiz kalbimize tehlike var kendini korumaya al diye mesaj gönderir. Ve kalp bu mesajı alınca, hızlı çalışıp hayati organları koruma altına alır; yani akciğerleri, mideyi, böbrekleri vb. Beynimiz bu listede yok, çünkü beden için beyin hayati bir organ değil! Haliyle kalp hayati organlara çok fazla kan gönderip beyine göndermeyince, beyin analitik yani ayrıntılı düşünme işlevini yerine getiremez olur. Ve biz ilkel beyin devrede olduğu içinde o duygu(kaygı/korku) bize ne fısıldarsa onu doğru kabul edip hareket ederiz. Sanki deprem oluyormuş gibi saklanmaya çalışırız, sürekli avizeleri izleriz, bardağa su koyup takip ederiz ya da gece bir türlü uykuya dalamayız. Çünkü kaygılanıyorsak bu gerçektir modundayızdır. Süreç beyinden kalbe oradan bedensel belirtilere doğru ilerlemiş oldu. Titremeye başladık, eller-ayaklar soğumaya başladı, göğüste sıkışma ve nefeste hızlanma oldu.
Bedensel belirtiler bu sürecin dış yüzeyi. Bu sebeple ilk önce bedenimizi rahatlatmamız gerekir. 3 İdiots filminde Aamir Kahn’ın oynadığı karakter elini kalbine götürüp şöyle diyordu:
All is well,
Yani her şey yolunda.
İşte bizimde en başta bedenimize bu mesajı vermemiz gerekiyor.
Bu sebeple ilk olarak nefesimizi düzenlememiz gerekir. Çünkü nefes yavaşlayınca zihnimizin analitik kısmı devreye girer ve daha net düşünmeye başlarız. Ve tabi sonrasında mekanla bağ kurmak.
Çünkü insan bulunduğu yer ile bağ kurmaya başlayınca beden rahatlar.
Peki mekanla bağ kurma nasıl olur?
Mekandaki nesnelere dikkatinizi vererek.
Tüm merakınızla en az 5 nesneyi inceleyerek.
Zihin bu odaklanma eylemiyle dikkatini mekâna verir ve kaygının/korkunun ortaya çıkardığı kurgusal halden uzaklaşarak limana demir atar ve fırtınanın geçmesini bekler.