Badim ve ben odaya girince Serdar Üsteğmeni ilk defa ayakta sinirli bir halde görünce üzerinde birde o sözleri duyunca iyice korku trenleri üzerimize bindi. Üstelik bu gece ayılmak için oradakilere yaptırdığı sade Türk Kahvesi de masasının üzerinde değildi. Birden kendimi tiyatro sahnesindeymişçesine öne atarak:
– Piyade Er Ateş Eroğlu Eskişehir. Komutanım bugünkü nöbette badim ve ben geç kaldıysak sorumlusu benim komutanım.
Komutanın tepkisini merak etmeye kalkmadan bana doğru yaklaşıp köpürerek:
– Ulan silahlık nöbeti tutuyorsun. Kalkmış burada sorumluluk bana ait diyorsun. Bin defa söylüyoruz burada ben yok biz varız diye. Birazdan karargah komutanı buraya geldiğinde kayıp G3 silahlarıyla üstüne birde kaçan iki kişiyi sorduğunda hangi yüzle bakacağım yüzüne. Yemin ederim sizin uykularınızı haram edeceğim. O yarım saat uyuduğunuz uyku size yarım asır gibi gelecek. Şimdi derhal aramaya koyulun.
Badim içinden sövüp sayar gibi baktı. Yüzünden belli oluyordu. Haklı veya haksız olmasının önemi yoktu zira çok haklıydı.
Kapıdan dışarı çıktığımızda şimdi ne yapacağız diye düşünmeye kalkmadan Mert Asteğmen bizi dışarı çıkarıp komutanın bizimle ne konuştuğunu öğrenmeye çalıştı. Ancak benim dilim tutulmuş gibi bir şeyler kekeleyip konuşamadım. Badim olayı kendi açısından anlatınca iyice batağa saplandığımı ve en ağır cezaları alacağımı düşündüm.
Tam Mert asteğmen de beni azarlayacakken bir kıdemli aracı bölüğe yanaştı. Bu defa alnımdan sicim sicim terler akıyordu. Normal yaşamımda da çok terlerdim ancak bu ter neredeyse küçükken pantolonunu ıslatan çocuklara benzetmişti beni. Gelen kişiyi sevmeye çalışırken omzundaki rütbeden Albay olduğunu anladım. Kendimi iyicene yorgun ve bitkin hissettim. Bu defa dengemi koruyamayan baygın bir halde yere düştüm.
Gözlerimi seyrekçe araladığım zaman etrafımı saran kişilerin koğuştakilere benzemediğini anladım. İşte yanımda duran kişi eşim Filiz sağ tarafımda oturan kişi ise dostum Ahmet’ti. İkisi de bana şaşkın ve gülünç dolu gözlerle bakıyordu.
Hele Filiz yattığı yerden iyice beni gözleyip:
– Şeker portakalım hastane koltuğunda bu kadar sızıp kalman bel ve ruh sağlığın için pek uygun değil. Üstelik çokça sanıkların uyursan ölürsün diye bir cümle de kullandın. Geçenlerde izlediğimiz dizideki karakter söylüyordu bu repliği galiba. Sonra yine yok Ateş Eroğlu Eskişehir falan. Sevgilim iyisin değil mi alt tarafı bademcik ameliyatı olacağım Sen ise elindeki fotoğrafımıza bakarken canım meyve çekince meyveleri dilimleri ayırırken bıçakla elini kestin. Hem nedir bu garip hallerin?
Diğer tarafta oturup didişmelerimizi tebessümle izleyen Ahmet ise:
– Oğlum alt tarafı 25 gün bedelli gideceksin. Rüyanda silahlık nöbeti tutmanı isteyen Üsteğmen seni azarlayan asteğmen görüyorsun. Bir an gerçekten askere gittin sandık lan kerata.
– Bırak seni hergele, sanki kendi gitmiş gibi. Kredi borçların olmasa anında gidersin bedelli. Hem öyleyse madem git tecili bozdur hıyar herif.
Kendi aramızda dalaşıp şakalaşırken hepimizin sesini bastıran o ses odaya girince büyük bir sessizlik odayı kapladı:
– Hastayı ameliyat odasına almamız gerekiyor.
Tüm İslam aleminin Kurban Bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını kendi adıma temenni ederim. Bayramımız mübarek olsun.